BAKARA-2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne)
İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
BAKARA-44: E te’murûnen nâse bil birri ve tensevne enfusekum ve entum tetlûnel kitâb(kitâbe) e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
İnsanlara birr’i emrediyorsunuz da siz kendinizi unutuyor musunuz? Ve siz, Kitab’ı okuduğunuz halde hâlâ akıl etmiyor musunuz?
İnsanlara birr’i emrediyorsunuz da siz kendinizi unutuyor musunuz? Ve siz, Kitab’ı okuduğunuz halde hâlâ akıl etmiyor musunuz?
BAKARA-53: Ve iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve, umulur ki siz hidayete erersiniz diye Musa a kitap ve furkan vermiştik.
Ve, umulur ki siz hidayete erersiniz diye Musa a kitap ve furkan vermiştik.
BAKARA-78: Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne)
Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyeyi bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.
Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyeyi bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.
BAKARA-79: Fe
veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min
indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ
ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).
Artık elleriyle kitabı yazanların vay haline! Sonra da onu az bir bedel karşılığında satmak için: “Bu Allah’ın indindendir.” derler. İşte onlara yazıklar olsun , elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı ve yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
Artık elleriyle kitabı yazanların vay haline! Sonra da onu az bir bedel karşılığında satmak için: “Bu Allah’ın indindendir.” derler. İşte onlara yazıklar olsun , elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı ve yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
BAKARA-85: Summe
entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin
diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum
usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi
ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu
zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti
yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ
ta’melûn(ta’melûne).
Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelseler, onların yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış olduğu halde fidye karşılığı değiştirirsiniz.Yoksa Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.
Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelseler, onların yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış olduğu halde fidye karşılığı değiştirirsiniz.Yoksa Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.
BAKARA-87: Ve
lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ
îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe
kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan
kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.
Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.
BAKARA-89: Ve
lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum, ve kânû min
kablu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû
bihî, fe la’netullâhi alel kâfirîn(kâfirîne).
Ve onlara, Allah katından onların beraberindeki şeyi tasdik eden bir Kitap, geldiği zaman . önce kâfirlere karşı fetih ve zafer için yardım istiyorlardı. Oysa, O bildikleri onlara gelince O’nu inkâr ettiler. Bu yüzden Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.
Ve onlara, Allah katından onların beraberindeki şeyi tasdik eden bir Kitap, geldiği zaman . önce kâfirlere karşı fetih ve zafer için yardım istiyorlardı. Oysa, O bildikleri onlara gelince O’nu inkâr ettiler. Bu yüzden Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.
BAKARA-101: Ve
lemmâ câehum resûlun min indillâhi musaddikun limâ meahum nebeze
ferîkun minellezîne ûtûl kitâb(kitâbe), kitâballâhi verâe zuhûrihim ke
ennehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onlara Allah’ın katından yanlarındaki tasdik eden bir resûl geldiği zaman, kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitab’ını arkalarına attılar.
Ve onlara Allah’ın katından yanlarındaki tasdik eden bir resûl geldiği zaman, kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitab’ını arkalarına attılar.
BAKARA-105: Mâ
yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele
aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu,
vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ehli kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler, Rabbinizden sizin üzerinize hayırdan indirilmesini istemezler. Ve Allah, rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Ve Allah, “büyük fazıl” sahibidir.
Ehli kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler, Rabbinizden sizin üzerinize hayırdan indirilmesini istemezler. Ve Allah, rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Ve Allah, “büyük fazıl” sahibidir.
2/BAKARA-109: Vedde
kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum
kuffârâ(kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene
lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih(emrihî),
innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefslerindeki hasetten dolayı, sizi îmânınızdan sonra küfre döndürebilmeyi isterler. Artık, Allah emrini getirinceye kadar bağışlayın ve hoşgörün. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.
Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefslerindeki hasetten dolayı, sizi îmânınızdan sonra küfre döndürebilmeyi isterler. Artık, Allah emrini getirinceye kadar bağışlayın ve hoşgörün. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.
BAKARA-113: Ve
kâletil yahûdu leysetin nasârâ alâ şey’(şey’in) ve kâletin nasârâ
leysetil yahûdu alâ şey’in ve hum yetlûnel kitâb(kitâbe), kezâlike
kâlellezine lâ ya’lemûne misle kavlihim, fallâhu yahkumu beynehum yevmel
kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).
Ve yahudiler dedi ki: “Hristiyanlar bir şey (hak bir dîn) üzere değildir.” Hristiyanlar dedi ki: “Yahudiler bir şey (hak bir dîn) üzere değildir.” Halbuki onlar (her iki taraf da) Kitab’ı tilâvet ediyorlar (okuyorlar). Bunun gibi bilmeyenler de onların sözleri gibi sözler söylediler.Artık Allah, ihtilaf ettikleri şey hakkında, kıyâmet günü hüküm verecektir.
Ve yahudiler dedi ki: “Hristiyanlar bir şey (hak bir dîn) üzere değildir.” Hristiyanlar dedi ki: “Yahudiler bir şey (hak bir dîn) üzere değildir.” Halbuki onlar (her iki taraf da) Kitab’ı tilâvet ediyorlar (okuyorlar). Bunun gibi bilmeyenler de onların sözleri gibi sözler söylediler.Artık Allah, ihtilaf ettikleri şey hakkında, kıyâmet günü hüküm verecektir.
BAKARA-121: Ellezîne
âteynâhumul kitâbe yetlûnehu hakka tilâvetih(tilâvetihî) ulâike
yu’minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî fe ulâike humul
hâsirûn(hâsirûne).
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (nebîler), (ve resûller), onu hakiki bir tilâvet ile tilâvet ederler (okuyup açıklarlar). İşte onlar, ona (kitaba) îmân ederler. Ve kim O'nu inkâr ederse, işte onlar hüsranda olanlardır.
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (nebîler), (ve resûller), onu hakiki bir tilâvet ile tilâvet ederler (okuyup açıklarlar). İşte onlar, ona (kitaba) îmân ederler. Ve kim O'nu inkâr ederse, işte onlar hüsranda olanlardır.
BAKARA-129: Rabbenâ
veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul
kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).
Rabbimiz,
onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek
(okuyup açıklayacak), onlara Kitap’ı (Kuranı Kerim’i) ve hikmeti
öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl
beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz’sin, Hakîm’sin.
BAKARA-144: Kad
nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten
terdâhâ, fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ
kuntum fe vellû vucûhekum şatrah(şatrahu), ve innellezîne ûtûl kitâbe le
ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim ve mâllâhu bi gâfilin ammâ
ya’melûn(ya’melûne).
Biz, senin (ilâhi emri bekleyerek), yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı (hoşnut) olacağın kıbleye döndüreceğiz. Bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz nerede olursanız (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin. Ve muhakkak ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rab’lerinden bir hak (gerçek) olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.
Biz, senin (ilâhi emri bekleyerek), yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı (hoşnut) olacağın kıbleye döndüreceğiz. Bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz nerede olursanız (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin. Ve muhakkak ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rab’lerinden bir hak (gerçek) olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.
BAKARA-145: Ve
le in eteytellezîne ûtûl kitâbe bi kulli âyetin mâ tebiû
kıbletek(kıbleteke) ve mâ ente bi tâbîın kıbletehum, ve mâ ba’duhum bi
tâbîın kıblete ba’d(ba’dın), ve le initteba’te ehvâehum min ba’di mâ
câeke minel ilmi inneke izen le minez zâlimîn(zâlimîne).
Ve
eğer gerçekten, kendilerine kitap verilenlere âyetlerin (mucizelerin)
hepsini getirsen (yine de) senin kıblene tâbî olmazlar. Ve sen de
onların kıblesine tâbî olacak değilsin. Ve onların bir kısmı da
diğerlerinin kıblesine uymazlar. Sana gelen ilimden sonra gerçekten
onların hevalarına uyacak olursan, o zaman muhakkak ki sen, zâlimlerden
olursun.
BAKARA-146: Ellezîne
âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan
minhum le yektumûnel hakka ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Kendilerine
kitap verdiklerimiz, O’na (Hz. Muhammed (S.A.V)’e) kendi oğullarına
arif oldukları (tanıdıkları) gibi ariftirler (tanıyıp bilirler). Ve
muhakkak ki onlardan bir fırka, hakkı gerçekten bile bile gizliyor.
BAKARA-151: Kemâ
erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve
yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû
ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim
size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl
(Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup
açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap’ı
(Kurânı Kerim’i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde)
bilmediğiniz şeyleri öğretsin.
BAKARA-159: İnnellezîne
yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu
lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul
lâinûn(lâinûne).
Muhakkak
ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun
Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra
gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara
lânet eder.
BAKARA-174: İnnellezîne
yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen
kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ
yukellimuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun
elîm(elîmun).
Muhakkak
ki onlar, Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şeyleri gizlerler ve onu az
bir bedelle satarlar. İşte onların yedikleri (bu rüşvet), karınlarında
ateşten başka bir şey olmaz. Ve kıyâmet günü Allah, onlarla konuşmayacak
ve onları tezkiye de etmeyecek (temize de çıkarılmayacaklar). Ve onlar
için elîm bir azap vardır.
BAKARA-176: Zâlike bi ennellâhe nezzelel kitâbe bil hakk(hakkı), ve innellezînahtelefû fîl kitâbi le fî şikâkin baîd(baîdin).
İşte
bu (azap), Allah’ın, Kitap’ı hak ile indirmiş olması sebebiyledir.Ve
muhakkak ki Kitap hakkında ihtilâfa düşenler, mutlaka uzak bir ayrılık
içindedirler.
BAKARA-177: Leysel
birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel
birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven
nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel
mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes
salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves
sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’si ulâikellezîne sadakû, ve
ulâike humul muttekûn(muttekûne).
Yüzlerinizi
doğu ve batı tarafına çevirmeniz (hakiki îmânı yansıtan) BİRR (ebrar
kılacak davranış biçimi) değildir. Lâkin birr, kişinin, Allah’a, yevm’il
âhire (Allah’a ulaşılan sonraki güne, hidayet gününe, vuslat gününe)
meleklere, Kitab’a ve peygamberlere îmân etmesi ve sevdiği maldan,
akrabalara (yakınlık sahiplerine) yetimlere, miskinlere (çalışamaz
durumda olan ihtiyarlara), yolda kalmış yolculara, isteyen (muhtaçlara),
köle ve (kurtulmaları için) esirlere vermesi ve namazı kılması, zekâtı
vermesidir. Ve (Allah’a ve insanlara) ahd verdikleri zaman ahdlerine
vefa edenler (yerine getirenler), zorlukta ve darlıkta ve şiddetli savaş
halinde sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. İşte onlar
muttekilerdir (takva sahibi olanlardır).
BAKARA-213: Kânen
nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve
munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî
mâhtelefû fîhi, ve mâhtelefe fîhi illâllezîne ûtûhu min ba’di mâ
câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li
mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznihî, vallâhu yehdî men yeşâu ilâ
sırâtın mustakîm(mustakîmin).
İnsanlar
bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas
etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa
düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi.
Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi
aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa
düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir. Bu sebeple
âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana
ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi
izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı
Mustakîm'e ulaştırır.
BAKARA-231: Ve
izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin
ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li
ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ
tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ
enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî),
vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Ve
kadınları boşadığınız zaman, bekleme sürelerini tamamladıktan sonra,
artık onları marufla (örf ve adete uygun olarak iyilikle) tutun veya
onları marufla (örf ve adete uygun olarak iyilikle) serbest bırakın.
Haklarını çiğneyerek haddi aşıp, sakın zararlarına olarak onları
tutmayın. Kim bunu yaparsa, o taktirde, kendisine zulmetmiştir. Allah’ın
âyetlerini alay konusu edinmeyin.Ve Allah’ın üzerinizdeki ni’metini,
kitaptan size indirdiğini ve hikmeti hatırlayın ki onunla, size öğüt
veriyor. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun, Allah’ın herşeyi çok iyi
bildiğini bilin!
BAKARA-235: Ve
lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî
enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne
sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen), ve lâ ta’zimû ukdeten
nikâhı hattâ yeblugal kitâbu eceleh(ecelehu), va’lemû ennallâhe ya’lemu
mâ fî enfusikum fahzerûh(fahzerûhu), va’lemû ennallâhe gafûrun
halîm(halîmun).
(Bekleme
süresi içindeki kadınlara), onlarla evlenme istediğinizi ima etmenizde
veya kendi içinizde (böyle bir arzuyu) gizlemenizde sizin üzerinize
günah yoktur. Allah, sizin onları daima hatırlayacağınızı bildi. Fakat
onlara (örf ve adete uygun) bir söz söylemeniz hariç (üstü kapalı
evlenme isteğiniz dışında), sakın onlarla gizlice sözleşmeyin. Farz olan
bekleme süresi sona erinceye kadar nikâh akdine azmetmeyin. Ve
Allah’ın, içinizde olanı bildiğini bilin! Artık O’ndan sakının.
Allah’ın, Gafûr (ve) Halîm olduğunu bilin!
ÂLİ İMRÂN-3: Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl(incîle).
Sana,
onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden Kitab'ı (Kur’ânı) hak ile,
kısım kısım (âyet âyet) indirdi. Ve Tevrat ve İncil’i de indirdi.
ÂLİ İMRÂN-7: Huvellezî
enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve
uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe
yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ
ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne
âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl
elbâb(elbâbi).
Kitab'ı
sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı
açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri,
muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla
meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere)
tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu)
yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve
ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin
katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab
(daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).
ÂLİ İMRÂN-19: İnned
dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mâhtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min
ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe
innallâhe serîul hısâb(hısâbı).
Muhakkak
ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır (teslim dînidir). Kendilerine kitap
verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased
sebebiyle ihtilâfa düştüler. Ve kim Allah'ın âyetlerini örterse (inkâr
ederse), o taktirde, muhakkak ki Allah, hesabı çabuk görendir.
ÂLİ İMRÂN-20: Fe
in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebeani, ve kul
lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe
kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâgu, vallâhu basîrun bil
ibâd(ibâdi).
Bundan
sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: “Ben ve bana
tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitab verilenlere
ve ümmîlere: “Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim
ettiniz mi?” de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete
ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece
tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
ÂLİ İMRÂN-23: E
lem tera ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yud’avne ilâ kitâbillâhi
li yahkume beynehum summe yetevellâ ferîkun minhum ve hum
mu’ridûn(mu’ridûne).
Kendilerine
Kitab'dan nasip verilenleri görmedin mi? Aralarında hüküm vermek için
Allah'ın Kitab'ına davet olunuyorlar, sonra onlardan bir grub geri
dönüyor ve onlar yüz çevirenlerdir.
ÂLİ İMRÂN-48: Ve yuallimuhul kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle).
Ve (Allah) ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.
ÂLİ İMRÂN-64: Kul
yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ
na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ
ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi
ennâ muslimûn(muslimûne).
De
ki: “Ey Kitab Ehli! Sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye
(Tevhit sözüne) geliniz. Allah’tan başkasına kul olmayalım ve O’na
hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayalım ve bir kısmımız, bazılarını,
Allah’tan başka Rab’ler edinmesinler.” Bundan sonra eğer dönerlerse, o
zaman; “Bizim müslüman olduğumuza (teslim olduğumuza) şahit olun”
deyiniz.
ÂLİ İMRÂN-65: Yâ
ehlel kitâbi lime tuhâccûne fî ibrâhîme ve mâ unziletit tevrâtu vel
incîlu illâ min ba’dih(ba’dihî), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Ey
Kitab ehli! Hz. İbrahim hakkında nasıl tartışıyorsunuz ki; Tevrat ve
İncil ondan önce indirilmedi ki (ondan sonra indirildi). Hâlâ akıl
etmiyor musunuz?
ÂLİ İMRÂN-69: Veddet tâifetun min ehlil kitâbi lev yudillûnekum ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Ehli
Kitap'tan bir grup sizi dalâlete düşürmeyi diledi. Onlar, kendilerinden
başkasını dalâlete düşüremezler. Ve onlar farkında değiller.
ÂLİ İMRÂN-70: Yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne bi âyâtillâhi ve entum teşhedûn(teşhedûne).
Ey Ehli Kitap! Siz şahit olduğunuz halde niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
ÂLİ İMRÂN-71: Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).
Ey Kitap Ehli! Niçin hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz? Ve siz bildiğiniz halde hakkı niçin gizliyorsunuz?
ÂLİ İMRÂN-72: Ve
kâlet tâifetun min ehlil kitâbi âminû billezî unzile alellezîne âmenû
vechen nehâri vekfurû âhirahu leallehum yerciûn(yerciûne).
Kitap
ehlinden bir grup (diğerlerine): “Âmenû olanlara indirilmiş olana,
gündüz îmân edin, ve (günün) sonunda (akşamleyin) inkâr edin. Umulur ki
böylece onlar (dînlerinden) dönerler.” dediler.
ÂLİ İMRÂN-75: Ve
min ehlil kitâbi men in te’menhu bi kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve
minhum men in te’menhu bi dînârin lâ yueddihî ileyke illâ mâ dumte
aleyhi kâimâ(kâimen), zâlike bi ennehum kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne
sebîl(sebîlun), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Kitap
ehlinden öyle kimseler var ki; ona kantar kantar (altın) emanet etsen
onu sana iade eder. Ve yine onlardan öyle kimseler var ki; eğer ona bir
dinar emanet versen başında devamlı dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bu
onların: “Ümmiler hakkında bizim üzerimize bir yol (sorumluluk)
yoktur.” demelerindendir. Allah’a karşı bilerek yalan söylüyorlar.
ÂLİ İMRÂN-78: Ve
inne minhum le ferîkan yelvûne elsinetehum bil kitâbi li tahsebûhu
minel kitâbi ve mâ h
uve minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
uve minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve muhakkak ki onlardan (Ehli Kitap'tan) bir grup mutlaka, onu (okuduklarını) kitaptan zannetmeniz için kitabı
okurken dillerini eğip bükerler oysa o kitaptan değildir. O, Allah'ın
katından olmadığı halde: “O, Allah'ın katındandır.” derler. Ve onlar
Allah'a karşı bilerek yalan söylüyorlar.
ÂLİ İMRÂN-79: Mâ
kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe
yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne
bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne).
Bir
insan için, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik
vermesinden sonra onun insanlara; “Allah'tan başka bana kul olun” demesi
olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı
tedris etmiş (okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı
ancak: “Rabbâni (kendini Rabb'e adamış) kullar olunuz” der.
ÂLİ İMRÂN-81: Ve
iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin
summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le
tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ,
kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve
Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size,
beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir
Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka
yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul
ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu.
(Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ):
“Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.
ALİ İMRÂN-98: Kul yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne bi âyâtillâhi, vallâhu şehîdun alâ mâ ta’melûn(ta’melûne).
De ki: "Ey Kitap ehli! Niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Ve Allah, yapmakta olduğunuz şeylere şahit."
ÂLİ İMRÂN-99: Kul
yâ ehlel kitâbi lime tesuddûne an sebîlillâhi men âmene tebgûnehâ
ivecen ve entum şuhedâu ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
De
ki: “Ey Kitap ehli! (Gerçeklere) şahit olduğunuz halde, niçin îmân eden
kimseleri, onun eğriliğini isteyerek, Allah'ın yolundan men
ediyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.”
ÂLİ İMRÂN-100: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tutîû ferîkan minellezîne ûtûl kitâbe yeruddûkum ba’de îmânikum kâfirîn(kâfirîne).
Ey âmenû olanlar! Eğer o kitap verilenlerden bir gruba itaat ederseniz, sizi îmânınızdan sonra kâfîrliğe döndürürler.
ÂLİ İMRÂN-110: Kuntum
hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil
munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne
hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).
Siz,
insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri
oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve münkerden nehy edersiniz (men
edersiniz). Ve siz, Allah'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitap ehli de îmân
etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı
mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır.
ÂLİ İMRÂN-113: Leysû sevâen, min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn(yescudûne).
Onların
(hepsi) bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup,
Allah'ın âyetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır.
ÂLİ İMRÂN-119: Hâ
entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tu’minûne bil kitâbi
kullihi, ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile
minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis
sudûr(sudûri).
İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın
tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca “Biz îmân ettik.”
dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak
uçlarını ısırdılar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Muhakkak ki Allah,
sinelerde olanı en iyi bilendir.
ÂLİ İMRÂN-145: Ve
mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben
mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men
yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).
Ve
bir kimsenin, Allah'ın izni olmadan ölmesi olmamıştır (olamaz), o
(ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır. Ve kim dünya sevabı isterse,
kendisine ondan veririz, ve kim ahiret sevabı isterse, kendisine ondan
veririz. Ve şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracağız.
ÂLİ İMRÂN-164: Lekad
mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû
aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in
kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun
ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir
ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde)
kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini
tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir.
Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir
dalâlet içinde idiler.
ÂLİ İMRÂN-184: Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri).
Artık
seni yalanlarlarsa (üzülme), halbuki, senden önceki, açık belgeler,
yazılı sayfalar ve nurlu kitaplar getiren resûller de yalanlanmıştı.
ÂLİ İMRÂN-186: Le
tublevunne fî emvâlikum ve enfusikum ve le tesmeunne minellezîne ûtûl
kitâbe min kablikum ve minellezîne eşrakû ezen kesîrâ(kesîran), ve in
tasbirû ve tettekû fe inne zâlike min azmil umûr(umûri).
Mallarınız
ve canlarınız hususunda siz mutlaka imtihan olunacaksınız. Sizden önce
kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan elbette birçok incitici (sözler)
duyacaksınız. Eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız, ki bu
muhakkak, işlerin “âzim” olanlarındandır.
ÂLİ İMRÂN-187: Ve
iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi ve
lâ tektumûneh(tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî
semenen kalîlâ(kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn(yeşterûne).
Ve
Allah, kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve
onu gizlemeyeceksiniz." diye, misâk almıştı. Fakat onu (misâkı),
arkalarına attılar (sözlerini tutmadılar) Ve onu az bir değere sattılar.
Oysa yaptıkları alışveriş ne kötü.
ÂLİ İMRÂN-188: Lâ
tahsebennellezîne yefrahûne bi mâ etev ve yuhıbbûne en yuhmedû bi mâ
lem yef’alû fe lâ tahsebennehum bi mefâzetin minel azâb(azâbi), ve lehum
azâbun elîm(elîmun).
Sakın
zannetme ki, (Kitab Ehli’ninden olup, Kitap’tandır diyerek)
getirdikleri şey ile (doğrusunu gizleyip, gerçeği açıklamayarak
yaptıkları ile) ferahlayan (sevinen) kimseler ve yapmadıkları ile
övülmeyi seven kimseler ki, bundan sonra onların azaptan kurtulacak bir
yerde olduğunu sanma. Ve onlar için “Elîm Azap” vardır.
ÂLİ İMRÂN-199: Ve
inne min ehlil kitâbi le men yu’minu billâhi ve mâ unzile ileykum ve mâ
unzile ileyhim hâşiîne lillâhi, lâ yeşterûne bi âyâtillâhi semenen
kalîlâ(kalîlen), ulâike lehum ecruhum inde rabbihim innallâhe serîul
hısâb(hısâbi).
Ve
muhakkak ki kitap ehlinden öyle kimseler var ki, Allah'a, size
indirilene ve kendilerine indirilene mutlaka îmân ederler. Allah'a karşı
huşû duyarlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere satmazlar. İşte onlar,
onların mükâfatları, Rab'lerinin katındadır. Muhakkak ki Allah, hesabı
çabuk görendir.
NİSÂ-24: Vel
muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum,
ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra
musâfihîn(musâfihîne). Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne
ucûrehunne farîdah(farîdaten). Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî
min ba’dil farîdah(farîdati). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
Ve
evli kadınlarla evlenmeniz (haram kılınmıştır), elinizin altında
bulunan (harp esirleri) cariyeler müstesna. (İşte bunlar) Allah'ın size
yazdıklarıdır (farz kıldığı hükümlerdir). Ve bunların dışında olanlar,
iffetli olmak ve zina yapmamak şartıyla mallarınızla istemeniz
(mehirlerini verip almanız) size helâl kılındı. Artık onlardan
faydalanmak isterseniz o taktirde farz olan mehirlerini onlara verin. Ve
bu farzdan sonra, razı olduğunuz konuda onunla anlaşmanızda sizin
üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
NİSÂ-44: E lem tera ilâllezîne ûtû nasîben minel kitâbi yeşterûned dalâlete ve yurîdûne en tedıllus sebîl(sebîle).
Kendilerine
Kitap’tan nasip verilenleri görmedin mi? Dalâleti satın alıyorlar ve
sizin de yoldan (Allah'ın yolundan) sapmanızı (dalâlete düşmenizi)
istiyorlar.
NİSÂ-47: Yâ
eyyuhâllezîne ûtûl kitâbe âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum
min kabli en natmise vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum
kemâ leannâ ashâbes sebt(sebti). Ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).
Ey
kendilerine kitap verilenler! Yanınızdakini (Tevrat’ı ve İncil’i)
tasdik edici olarak indirdiğimize, “yüzleri silmemizden, böylece onları
arkalarına çevirmemizden önce veya ashab-ı sebt’i (“cumartesi günü
yasağı”nı çiğneyenleri) lânetlediğimiz gibi onları da lânetlememizden
önce” îmân edin. Ve Allah’ın emri yapılmıştır (yerine gelmiştir).
NİSÂ-51: E
lem tera ilâllezîne ûtû nasîben minel kitâbi yu’minûne bil cibti vet
tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû
sebîlâ(sebîlen).
Kitaptan
kendilerine pay verilen kimseleri görmedin mi? Cibte (kâhinlere,
putlara) ve tâguta (insan ve cin şeytanlara) inanıyorlar ve inkâr eden
kimseler için de, “Bunlar îmân eden kimselerden daha doğru bir
yoldadır.” diyorlar.
NİSÂ-54: Em
yahsudûnen nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıhî, fe kad âteynâ âle
ibrâhîmel kitâbe vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ(azîmen).
Yoksa
onlar, Allah'ın fazlından (ni'metinden) insanlara verdiği şeylere haset
mi ediyorlar (çekemiyorlar mı)? Oysa Biz, Hz.İbrâhîm ailesine (soyuna)
kitap ve hikmet vermiştik.Ve onlara “büyük mülk “verdik.
NİSÂ-103: Fe
izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum,
fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl
mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece
namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken
(yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe
kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz,
mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.
4NİSÂ-105: İnnâ
enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ
erâkallâh(erâkallâhu). Ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen).
Muhakkak
ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için
Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.
NİSÂ-113: Ve
lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en
yudıllûke. Ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min
şey’(şey’in). Ve enzelallâhu aleykel kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ
lem tekun ta’lem(ta’lemu). Ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ(azîmen).
Ve
eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerine olmasaydı, onlardan bir
grup mutlaka seni saptırmaya kastedecekti. Ve onlar kendilerinden
başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Ve
Allah, sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri
öğretti. Ve Allah'ın senin üzerindeki fazlı çok büyüktür.
NİSÂ-123: Leyse
bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehlil kitâb(kitâbi). Men ya’mel sûen
yucze bihî, ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ
nasîrâ(nasîran).
Sizin
emaniyenizle ve kitap ehlinin emaniyesi ile değil, kim kötülük yaparsa
(sadece) onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah'tan başka bir velî
ve bir yardımcı bulamaz.
NİSÂ-127: Ve
yesteftûneke fîn nisâi. Kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum
fîl kitâbi fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve
tergabûne en tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en tekûmû
lil yetâmâ bil kıst(kıstı). Ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne
bihî alîmâ(alîmen)
Ve
kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, onlar için
yazılmış (farz kılınmış) olduğu halde, onlara vermediğiniz haklar ve
kendilerini nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar ve çocuklardan aciz
olanlar hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız konusunda Kitab’da
size tilavet edilmekte olanlarla (âyetlerle) size fetva veriyor. Ve
hayır olarak ne yaparsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, onu en iyi
bilendir.
NİSÂ-131: Ve
lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve lekad vassaynâllezîne
ûtûl kitâbe min kablikum ve iyyâkum enittekullâh(enittekullâhe). Ve in
tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve
kânallâhu ganiyyen hamîdâ(hamîden).
Ve
göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) Allah’ındır ve andolsun ki Biz,
sizden önce kitap verilenlere de, sizlere de “Allah’a karşı takva
sahibi olmalarını” vasiyet ettik (farz kıldık). Ve şayet siz inkâr
etseniz bile, muhakkak ki göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey)
Allah’ındır. Ve Allah, Gani’dir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur), Hamîd’dir
(övgü ve hamde lâyık olandır).
NİSÂ-136: Yâ
eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele
alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur
billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad
dalle dalâlen baîdâ(baîden).
Ey
âmenû olanlar! Allah'a ve O'nun Resûl'üne ve Resûl'üne indirdiği
Kitab'a ve daha önce indirdiği Kitab'a îmân edin. Ve kim, Allah'ı,
meleklerini, kitaplarını, resûllerini ve yevm'il âhiri (sonraki ahir
gününü) inkâr ederse, o taktirde uzak bir dalâletle sapmış olur.
4/NİSÂ-140: Ve
kad nezzele aleykum fîl kitâbi en izâ semi’tum âyâtillâhi yukferu bihâ
ve yustehzeu bihâ fe lâ tak’udû meahum hattâ yehûdû fî hadîsin gayrihî,
innekum izen misluhum. İnnallâhe câmiul munâfikîne vel kâfirîne fî
cehenneme cemîâ(cemîan).
Ve
O (Allah), Kitab’da (Kur’an’da) size şöyle indirmişti: “Allah’ın
âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz
zaman artık, ondan başka bir söze dalıncaya kadar, onlarla beraber
oturmayın. Aksi taktirde (eğer onlarla beraber oturursanız) mutlaka siz
de onlar gibi olursunuz. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin
hepsini cehennemde toplayacak olandır.
NİSÂ-153: Yes’eluke
ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ
ekbera min zâlike fe kâlû erinâllâhe cehraten fe ehazethumus sâikatu bi
zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ
an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).
Kitap
ehli senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Oysa
Hz. Musa’dan, bundan daha da büyüğünü istemişler, “O halde, bize Allah’ı
açıkça göster.” demişlerdi. Bunun üzerine, zulümlerinden dolayı onları
yıldırım yakaladı (helâk etti). Ardından kendilerine belgeler (açık
mucizeler) geldikten sonra da buzağıyı (ilâh) edindiler. Buna rağmen,
onları bundan (bu suçlarından dolayı) affettik ve Hz. Musa’ya “apaçık
sultan (güç ve delil)” verdik.
NİSÂ-159: Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevtihî, ve yevmel kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ(şehîden).
Ve
ancak, kitap ehlinden olanlar (onu tekzip eden Yahudiler ve “Allah’ın
oğlu” diyen Nasraniler), ona ölümünden önce mutlaka îmân edecekler. Ve
o, kıyâmet günü onların üzerine şahit olacak.
NİSÂ-171: Yâ
ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâl
hakk(hakka). İnnemâl mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuhu.
Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ
tekûlû selâseh(selâsetun). İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun
vâhid(vâhidun). Subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs
semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).
Ey kitab ehli!
Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan,
gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in oğludur ve
sadece Allah'ın Resûl'ü ve O'nun kelimesidir. (Ruh'ûl Kudüs) Onu
Meryem'e ilka etti ve o, Kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur.
Öyleyse Allah'a ve O’nun resûllerine îmân edin! Ve “Üçtür.” demeyin
(baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin),
vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O’nu, “çocuk
sahibi olmaktan” tenzih edin. Göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey)
O'nundur. Ve vekil olarak Allah yeter.
MÂİDE-5: El
yevme uhılle lekumut tayyibât(tayyibâtu) ve taâmullezîne ûtûl kitâbe
hıllun lekum ve taâmukum hıllun lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel
muhsanâtu min ellezîne utûl kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne
ucûrehunne muhsınîne gayra musâfihîne ve lâ muttehızî ehdân(ehdânin) ve
men yekfur bil îmâni fe kad habita ameluhu ve huve fîl âhırati minel
hâsirîn(hâsirîne).
Bugün
size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı. Ve kendilerine kitap
verilenlerin yemeği, size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir. Ve
mü’minlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden iffetli kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın
namuslu bir biçimde mehirlerini verdiğiniz taktirde, sizlere helâldir.
Ve kim îmânı inkâr ederse artık onun ameli boşa gitmiştir. Ve o âhirette
hüsrana uğrayanlardandır.
MÂİDE-15: Yâ
ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum
tuhfûne minel kitâbi ve ya’fû an kesîr(kesîrin) kad câekum minallâhi
nûrun ve kitâbun mubîn(mubînun).
Ey
kitap ehli! (Kitap sahipleri), Kitap’tan çoğunu gizlemiş olduğunuz ve
çoğundan vazgeçtiğiniz şeyleri, size beyan eden bir Resûl’ümüz
gelmiştir. Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir.
MÂİDE-19: Yâ
ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er
rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum
beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey
Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının
kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl’ümüz (elçimiz)
gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye
(dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti.
Allah herşeye kaadirdir.
MÂİDE-44: İnnâ enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimâstuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
MÂİDE-44: İnnâ enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimâstuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak
ki Tevrat’ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri
(Hakk’a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder.
Rabbanîler (kendilerini Rabb’lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da
(zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah’ın Kitab’ından korumakla
görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler
oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben’den korkun ve Benim âyetlerimi
az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o
taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
MÂİDE-48: Ve
enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel
kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ
tettebi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk(hakkı) li kullin cealnâ minkum
şir’aten ve minhâcâ(minhâcen) ve lev şâallâhu le cealekum ummeten
vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl hayrât(hayrâti)
ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi
tahtelifûn(tahtelifûne).
Ve
(Ey Muhammed) sana ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve
onu koruyucu olarak bu Kitab’ı hakk ile indirdik. Artık onların
aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk’tan gelenden
ayrılıp da onların hevâlarına uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir
şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve Allah dileseydi, elbette sizi
tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri ile denemek içindir. O
halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman
hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri, size haber verecek.
MÂİDE-57: Yâ
eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızûllezînettehazû dînekum huzuven ve
leiben min ellezîne ûtûl kitâbe min kablikum vel kuffâra evliyâe,
vettekûllâhe in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Ey
âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayi dileyenler)! Sizden önce kendilerine
Kitap verilmiş olanlardan, dîninizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve
de kâfirleri velîler (dostlar) edinmeyin. Ve eğer mü’minlerseniz,
Allah’a karşı takva sahibi olun.
MÂİDE-59: Kul
yâ ehlel kitâbi hel tenkımûne minnâ illâ en âmennâ billâhi ve mâ unzile
ileynâ ve mâ unzile min kablu ve enne ekserekum fâsıkûn(fâsıkûne).
Onlara
şöyle söyle: “Ey Kitap ehli! Bizi, sadece Allah’a, bize indirilene ve
daha önce indirilene îmân etmemizden dolayı mı çekemiyorsunuz? Ve
muhakkak ki sizin çoğunuz fâsıklarsınız.”
MÂİDE-65: Ve lev enne ehlel kitâbi âmenû vettekav le keffernâ anhum seyyiâtihim ve le edhalnâhum cennâtin naîm(naîmi).
Eğer
Kitap Ehli, âmenû olup (Allah’a ulaşmayı dileyip), takva sahibi
olsalardı, elbette onların günahlarını örterdik ve onları mutlaka Naîm
cennetlerine koyardık.
MÂİDE-68: Kul
yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve
mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile
ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufrân), fe lâ te’se alâl kavmil
kâfirîn(kâfirîne).
De
ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb’iniz tarafından
indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde
değilsiniz. Ve sana Rabb’inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun
azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
MÂİDE-77: Kul
yâ ehlel kitâbi, lâ taglû fî dînikum gayral hakkı ve lâ tettebiû ehvâe
kavmin kad dallû min kablu ve edallû kesîren ve dallû an sevâis
sebîl(sebîli).
De
ki; “Ey Kitap Ehli! Dîninizde haksız yere (taşkınlık yapıp) haddi
aşmayın. Ve daha önce dalâlete düşmüş ve birçoklarını da dalâlete
düşürmüş ve de sevvâ edilmiş yoldan sapmış olan bir kavmin hevâlarına
uymayın.”
MÂİDE-110: İz
kâlellâhu yâ îsâbne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz
eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehlâ(kehlen), ve
iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz
tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu
tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul
mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti
fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).
Allah
(cc.) şöyle buyurmuştu; “Ey Meryem oğlu İsâ! Senin ve annenin
üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhûl Kudüs ile desteklemiştim de
beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı,
Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ben’im iznimle nemli
topraktan kuş şeklinde heykel (suret) yapmıştın, sonra onun içine
üflemiştin, böylece Ben'im iznimle bir kuş olmuştu. Ve, doğuştan kör
olanı ve alaca tenliyi yine Ben'im iznimle iyileştiriyordun. Ben'im
iznimle ölüleri (diriltip, kabirden) çıkartıyordun. Ve onlara apaçık
belgeler getirdiğin zaman İsrailoğullarının saldırısını senden savmıştım
(seni kurtarmıştım). O zaman onlardan kâfir olanlar (küfürde olanlar);
"Bu ancak, sadece apaçık bir sihirdir." demişlerdi.”
EN'ÂM-7: Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî kırtâsin fe le mesûhu bi eydîhim le kâlellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).
Ve
eğer sana kâğıtlarda yazılı olarak indirseydik, böylece ona elleri ile
dokunsalar bile kâfir olan kimseler, mutlaka: “Bu ancak apaçık bir
sihirdir.” derdi.
EN'ÂM-20: Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Kendilerine
kitap verdiğimiz kimseler, onu kendi oğullarını tanır gibi tanırlar.
Artık mü’min olmayanlar, nefslerini hüsrana düşürdüler.
EN'ÂM-38: Ve
mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun
emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim
yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve
yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne
varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur
ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik
bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
EN'ÂM-59: Ve
indehu mefâtihul gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fîl berri
vel bahr(bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ
habbetin fî zulumâtil ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin
mubîn(mubînin).
Ve
gaybın anahtarları, O'nun yanındadır. Onu O’ndan başkası bilmez. Ve
denizde ve karada ne varsa bilir. O bilmeksizin, bir yaprak dahi düşmez.
Yerin karanlıkları içinde hiçbir yaş ve kuru bir dane yoktur ki,
“Kitab-ı Mübîn”de bulunmasın.
EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).
EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).
İşte
onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz
kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek
bir kavmi ona vekil ederdik.
EN'ÂM-91: Ve
mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhu alâ beşerin min
şey’in, kul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden lin
nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ(kesîran), ve
ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî
havdıhim yel’abûn(yel’abûne).
“Ve
Allah, beşere bir şey indirmedi.” dedikleri zaman O’nun kadrini
hakkıyla takdir edemediler. “İnsanlar için hidayet edici ve bir nur olan
Hz. Musa’nın getirdiği kitabı
kim indirdi?” de. Onu kâğıtlara (yazıp) açıklıyorsunuz, çoğunu
gizliyorsunuz. Babalarınızın ve sizin bilmediğiniz şeyler size
öğretildi. “Allah” de, sonra onları daldıkları şeylerde bırak
oynasınlar.
EN'ÂM-92: Ve
hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârakun musaddıkullezî beyne yedeyhi ve li
tunzire ummel kurâ ve men havlehâ, vellezîne yu’minûne bil âhirati
yu’minûne bihî ve hum alâ salâtihim yuhâfizûn(yuhâfizûne).
Bu
(Kur’ân-ı Kerim), elleri arasındakini tasdik eden ve ahirete ve ona
inanan, şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun etrafında olan
kimseleri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. Onlar,
namazlarını muhafaza ederler (devam ederler).
EN'ÂM-114: E
fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe
mufassalâ(mufassalan), vellezîne âteynâhumul kitâbe ya’lemûne ennehu
munezzelun min rabbike bil hakkı fe lâ tekûnenne minel
mumterîn(mumterîne).
Artık
Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Size Kitab’ı açıklanmış
(tafsilatlı) olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz
kimseler, O’nun, senin Rabbinden hak ile indirildiğini biliyorlar. O
halde sakın sen, şüphe edenlerden olma!
EN'ÂM-154: Summe
âteynâ mûsel kitâbe tamâmen alâllezî ahsene ve tafsîlen li kulli şey’in
ve huden ve rahmeten leallehum bi likâi rabbihim yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Musa (A.S)’a, ahsen olanlara tamamlayıcı olarak, herşeyi açıklayan ve rahmet olan ve hidayete erdiren kitabı (Tevrat’ı) verdik. Böylece onlar, Rab’lerine mülâki olacaklarına inanırlar (îmân ederler).
EN'ÂM-155: Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârakun fettebiûhu vettekû leallekum turhamûn(turhamûne).
Ve
indirdiğimiz bu kitap mübarektir. Öyleyse ona tâbî olun. Ve takva
sahibi olun. Böylece siz rahmet olunursunuz (rahmete ulaşırsınız).
EN'ÂM-156: En tekûlû innemâ unzilel kitâbu alâ tâifeteyni min kablinâ ve in kunnâ an dirâsetihim le gâfilîn(gâfilîne).
“Kitap,
yalnızca bizden önceki iki topluluğa indirildi. Ve biz onların
okuduklarından gerçekten gâfildik.” dersiniz diye (dememeniz için).
EN'ÂM-157: Ev
tekûlû lev ennâ unzile aleynâl kitâbu le kunnâ ehdâ minhum, fe kad
câekum beyyinetun min rabbikum ve huden ve rahmetun, fe men azlemu
mimmen kezzebe bi âyâtillâhi ve sadefe anhâ, se neczîllezîne yasdifûne
an âyâtinâ sûel azâbi bimâ kânû yasdifûn(yasdifûne).
Veya
“Eğer bize de bir kitap indirilseydi, elbette onlardan daha çok
hidayete ererdik.” dersiniz. İşte size Rabbinizden hidayet (hidayete
erdiren), beyyine (delil) ve rahmet gelmiştir. Öyleyse kim, Allah’ın
âyetlerini yalanlayandan ve O’ndan yüz çeviren kimseden daha zalimdir?
Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmiş olmalarından dolayı ağır
(kötü) bir azapla cezalandıracağız.
A'RÂF-2: Kitâbun unzile ileyke fe lâ yekun fî sadrike haracun minhu li tunzire bihî ve zikrâ lil mu’minîn(mu’minîne).
Sana
indirilen Kitap, mü’minler için bir zikirdir (öğüttür) ve onunla onları
uyarman içindir. Artık ondan dolayı, göğsünde artık bir darlık
(sıkıntı) olmasın.
A'RÂF-37: Fe
men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtihi, ulâike
yenâluhum nasîbuhum minel kitâb(kitâbi), hattâ izâ câethum rusulunâ
yeteveffevnehum kâlû eyne mâ kuntum ted'ûne min dûnillâh(dûnillâhi) kâlû
dallû annâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Allah’a
karşı yalanla iftira edenden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha
zalim kim (var)dır? Kitap’tan (Kur’ân-ı Kerim’den) kendilerine nasipleri
erişecek olanlar, işte onlardır. Onlara resûllerimiz (elçi melekler,
ölüm melekleri) geldiği zaman, onları vefat ettirirlerken (onlara) şöyle
dediler: “Allah’tan başka dua etmiş olduğunuz şeyler nerede?” (Onlar
da): “Bizden saptılar (gittiler).” dediler. Ve kendilerinin
(nefslerinin) üzerine kâfir olduklarına, kendileri şahitlik ettiler.
A'RÂF-52: Ve lekad ci'nâhum bi kitâbin fassalnâhu alâ ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu'minûn(yu'minûne).
Ve
andolsun; onlara bir kitap getirdik ve âmenû olan bir kavim için onu
rahmet ve hidayet(e erdiren) olarak bir ilim üzerine ayrı ayrı
açıkladık.
A'RÂF-169: Fe
halefe min ba’dihim halfun verisûl kitâbe ye’huzûne arada hâzel ednâ ve
yekûlûne se yugferu lenâ ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûhu, e lem
yu’haz aleyhim mîsâkul kitâbi en lâ yekûlû alâllâhi illâl hakka ve
deresû mâ fîhî, ved dârul âhıratu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e
fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Artık
onlardan sonra, sonraki nesil halef oldu (onların yerine geçti).
Kitab’a varis oldular. Ve: “Yakında bize mağfiret edilecek (günahlarımız
sevaba çevrilecek).” diyerek, bu değersiz dünya malını alırlar
(aldılar). Ve onun gibi bir misli daha dünya malı onlara gelse, onu da
alırlar. Allah’a karşı haktan başka bir şey söylememeleri için onlardan
Kitab’ın misaki alınmadı mı? Ve onun içindekileri, onlar okudular
(öğrendiler). Takva sahibi olanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır.
Hâlâ akıl etmez misiniz?
A'RÂF-170: Vellezîne yumessikûne bil kitâbi ve ekâmûs salâte innâ lâ nudîu ecrel muslihîn(muslihîne).
Onlar ki; Kitab’a sımsıkı sarılırlar ve namazı ikame ederler. Muhakkak ki Biz, salih olanların ecrini zayi etmeyiz.
A'RÂF-196: İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe ve huve yetevelles sâlihîn(sâlihîne).
Muhakkak ki; Kitab'ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indiren Allah benim dostumdur. Ve O, salihlere velîlik yapar (dosttur).
ENFÂL-68: Lev lâ kitâbun minallâhi sebeka le messekum fîmâ ehaztum azâbun azîm(azîmun).
Daha
önce (geçmişte), Allah tarafından eğer yazılmış olmasaydı (Levh-i
Mahfuz’da) sizin almış olduğunuz şeyler (fidye) konusunda mutlaka size
büyük bir azap dokunurdu.
ENFÂL-75: Vellezîne
âmenû min ba'du ve hâcerû ve câhedû meakum fe ulâike minkum, ve ûlûl
erhâmi ba'duhum evlâ biba'dın fî kitâbillâh(kitâbillâhi), innallâhe bi
kulli şey'in alîm(alîmun).
Ve
bundan sonra âmenû olup hicret eden (göç) eden kimseler ve sizinle
beraber cihad eden kimseler, işte onlar sizdendir. Allah’ın Kitab’ında
rahim sahipleri (akrabalar), birbirlerine daha yakındır. Muhakkak ki
Allah, herşeyi en iyi bilendir.
TEVBE-29: Kâtilûllezîne
lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhıri ve lâ yuharrimûne mâ
harramallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtûl
kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn(sâgirûne).
Kitap
verilenlerden, Allah’a ve yevm’il âhire (Allah’a ulaşma gününe)
inanmayan kimselerle ve Allah’ın ve O’nun Resûl’ünün haram ettiğini
haram etmeyenlerle ve hak dîni, dîn edinmeyenlerle, onlar küçük düşüp,
cizyeyi elleriyle verinceye kadar savaşın.
TEVBE-36: İnne
iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşera şehren fî kitâbillâhi yevme halakas
semâvâti vel arda minhâ erbeatun hurum(hurumun) zâliked dînul kayyimu fe
lâ tazlimû fîhinne enfusekum ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ
yukâtilûnekum kâffeh(kâffeten), va'lemû ennallâhe meal
muttekîn(muttekîne).
Muhakkak ki; Allah’ın kitabında
(ifade edildiği üzere) ayların adedi, Allah’ın indinde semaların
(göklerin) ve yerin yaratıldığı gün (zaman) 12’dir (12 olarak dizayn
edilmiştir). Onlardan dördü haram (aylar)dır. Bu (dîn), kayyum olan
dîndir. Artık onların içinde (o aylarda) nefslerinize zulmetmeyin.
Onların hepinizle savaştığı gibi müşriklerin hepsiyle savaşın. Ve
biliniz ki, muhakkak Allah, takva sahipleri ile beraberdir.
YÛNUS-1: Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm(hakîmi).
Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar, Hikmetli Kitab’ın âyetleridir.
YÛNUS-37: Ve
mâ kâne hâzâl kur'ânu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîkallezî
beyne yedeyhi ve tafsîlel kitâbi lâ raybe fîhi min rabbil
âlemîn(âlemîne).
Ve
bu Ku’rân, Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ve lâkin,
onların ellerinde olanı tasdik eder ve Kitab’ı tafsil eder (ayrıntılı
olarak açıklar). O’nun hakkında şüphe yoktur, âlemlerin Rabbindendir.
YÛNUS-61: Ve
mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ ta'melûne min
amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne fîhi ve mâ ya'zubu an
rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ asgara min
zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
Ve
bir iş ile meşgul olmanız, Kur’ân’dan bir şey okumanız ve yaptığınız
bir amel yoktur ki, ona daldığınız zaman sizin üzerinize şahitler
olmayalım. Yeryüzünde ve semada zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden
gizli kalmaz. Ve ondan daha büyüğü ve daha küçüğü yoktur ki, Kitab-ı
Mübîn’de olmasın.
YÛNUS-94: Fe
in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne yakraûnel kitâbe
min kablike, lekad câekel hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel
mumterîn(mumterîne).
Bundan sonra eğer sana indirdiğimiz şey hakkında şüphe içinde olursan, o zaman senden önce kitabı okuyan kimselere sor. Andolsun ki; sana Rabbinden hak geldi. Öyleyse sakın şüphe edenlerden olma.
HÛD-1: Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr(habîrin).
Elif,
lâm, râ. (Bu), âyetleri muhkem kılınmış (sağlamlaştırılmış), sonra
Hakîm (hüküm sahibi, hikmet sahibi) ve Habîr (herşeyden haberdar)
Olan’ın katından fasıl, fasıl açıklanmış bir Kitap’tır.
HÛD-6: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).
Ve
yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah’ın üzerine
(Allah’a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun
emanet (geçici) durduğu yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübîn’dedir.
HÛD-17: E
fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min
kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu'minûne bihî,
ve men yekfur bihî minel ahzâbi fen nâru mev'ıduhu, fe lâ teku fî
miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseran nâsi lâ
yu'minûn(yu'minûne).
Artık
O’nun (Allah) tarafından bir şahitin, onu okuduğu kimse mi Rabbinden
kesin bir delil üzerinde oldu ki; ondan önce bir imam (rehber) ve bir
rahmet olarak Musa (a.s)’ın kitabı
var(dır)? İşte onlar, ona inanırlar. Ve bir topluluktan onu inkâr eden,
böylece ona vaadedilen yeri, ateş olan kimse mi (Rabbinden kesin bir
delil üzerinde oldu)? Bundan sonra ondan şüphe içinde olma. Çünkü o,
senin Rabbinden bir haktır. Lâkin insanların çoğu mü’min olmazlar
(inanmazlar).
HÛD-57: Fe
in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu
rabbî kavmen gayrakum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ
kulli şey'in hafîz(hafîzun).
Eğer hâlâ dönerseniz (yüz çevirirseniz) böylece ben, bana gönderileni (vahyi, kitabı);
onu size tebliğ etmiş oldum. Ve Rabbim, sizden başka bir kavmi sizin
yerinize getirir (halife kılar). Ve siz, ona (hiç) bir şeyle zarar
veremezsiniz. Muhakkak ki benim Rabbim, herşeyi muhafaza edendir (en iyi
koruyan).
HÛD-110: Ve
lekad âteynâ mûsâl kitâbe fahtulife fîhi, ve lev lâ kelimetun sebekat
min rabbike le kudiye beynehum, ve innehum le fî şekkin minhu
murîb(murîbun).
Ve
andolsun Musa (a.s)’a kitap verdik. Onun hakkında ihtilâfa
(anlaşmazlığa) düştüler. Rabbinden bir söz (hesabın kıyâmet gününde
görüleceği) geçmemiş olsaydı onların aralarında mutlaka hüküm verilmiş
olurdu. Muhakkak ki onlar, mutlaka O’ndan (Kur’ân’dan) şüpheli bir
tereddüt içindedirler.
YÛSUF-1: Elif lâm râ tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).
Elif, Lâm, Râ. Bunlar, beyan edilmiş (açıklanmış) Kitab'ın âyetleridir.
RA'D-1: Elif
lâm mîm râ tilke âyâtul kitâb(kitâbi), vellezî unzile ileyke min
rabbikel hakku ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu’minûn(yu’minûne).
Elif,
lâm, mim, râ; bunlar Kitab'ın âyetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen
haktır. Fakat insanların çoğu inanmazlar (mü’min olmazlar).
RA'D-36: Vellezîne
âteynâhumul kitâbe yefrahûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men
yunkiru ba’dahu, kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bihî,
ileyhi ed’û ve ileyhi meâbi.
Kendilerine
kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir
kısmını inkâr edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah’a kul olmakla ve
O'na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, O’na davet ederim ve dönüşüm
O’nadır (meabım, sığınağım, dönüş yerim O’dur).”
RA'D-38: Ve
lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve
zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi
iznillâh(iznillâhi), li kulli ecelin kitâb(kitâbun).
Andolsun,
senden önce de resûller gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyyet
(çocuklar) kıldık. Bir resûl için, Allah’ın izni olmaksızın bir âyet
getirmesi olmaz (mümkün değildir). Her zamanın, bir kitabı vardır.
RA'D-39: Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit(yusbitu), ve indehu ummul kitâb(kitâbi).
Allah,
dilediği şeyi siler, yok eder (mahveder) ve (dilediği şeyi) sabit kılar
ve ümmülkitap (ana kitap), O'nun indindedir (nezdindedir).
RA'D-43: Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ(murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb(kitâbi).
Ve kâfirler: “Sen, resûl olarak gönderilmiş değilsin.” derler. De ki: “Allah ve kitabın ilmi yanında olanlar, benimle sizin aranızda şahit olarak kâfidir.”
İBRÂHÎM-1: Elif
lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilân
nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).
Elif
lâm râ. Rab’lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; Azîz, Hamîd
olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır.
HİCR-1: Elif lâm râ tilke âyâtul kitâbi ve kur’ânin mubîn(mubînin).
Elif, lâm, râ. İşte bunlar, Kitab'ın ve Kur’ân-ı Mübîn’in (açıkça beyan edilmiş Kur’ân’ın) âyetleridir.
HİCR-4: Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ ve lehâ kitâbun ma’lûm(ma’lûmun).
Ve Biz hiçbir ülkeyi, onun malûm (bilinen) bir kitabı olmaksızın helâk etmedik.
NAHL-64: Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Ve
Kitab’ı sana, “hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi” onlara beyan etmenden
(açıklamandan) ve âmenû olan (Allah’a ulaşmayı dileyerek mü’min olan)
bir kavme hidayet ve rahmet olmasından başka bir şey için indirmedik.
NAHL-89: Ve
yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâ
bike şehîden alâ hâulâ(hâulâi), ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen
likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
Ve
o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden
bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine
şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete
erdiren ve rahmet olan Kitab’ı, müslümanlara (Allah’a teslim olanlara)
müjde olarak indirdik.
İSRÂ-2: Ve âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ(vekîlen).
Ve
Musa (A.S)’a kitap verdik. Ve O’nu, “Benden (Allah’tan) başkasını vekil
edinmeyin (tevekkül etmeyin).” diye İsrailoğullarına hidayetçi kıldık.
İSRÂ-4: Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merreteyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ(kebîren).
İsrailoğullarına
kitapta (Tevrat’ta), “Yeryüzünde iki kere fesat çıkaracaksınız.” diye
bildirdik. Ve gerçekten, büyük bir üstünlükle gâlip geleceksiniz.
İSRÂ-13: Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren).
Bütün
insanların kuşunu (kazandıkları ve kaybettikleri dereceleri) boynunda
bağladık (boynuna astık). Ve kıyâmet günü ona, neşredilmiş kitabı (üç boyutlu olarak boşlukta oynayan hayat filmini) çıkarırız.
İSRÂ-14: Ikra’ kitâbek(kitâbeke), kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ(hasîben).
Kitabını
oku (hayat filmini izle)! Bugün hasib (hesap görücü) olarak (hayat
filmindeki) nefsin(in cennete veya cehenneme gideceğini gösteren negatif
ve pozitif derecelerinin neticeleri) sana kâfi oldu.
İSRÂ-58: Ve
in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev
muazzibûhâ azâben şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi
mestûrâ(mestûran).
Eğer
bir şehir (helâk olacaksa), kıyâmet gününden önce onun helâk edicisi
ancak Biziz. Veya onun (şehir halkının) şiddetli azap edicisi Biziz.
İşte bu, Kitap’ta yazılıdır.
İSRÂ-71: Yevme
ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe
ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
O gün bütün insanları, (Allah’ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).
İSRÂ-93: Ev
yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâ(semâi), ve len
nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakreuh(nakreuhu),
kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâ(resûlen).
Veya
senin altından bir evin olsun veya semaya yüksel. Bize okuyacağımız bir
kitap indirmedikçe senin yükselişine (miracına) asla inanmayız. De ki:
“Benim Rabbim, Sübhan’dır (O, noksan sıfatlardan münezzehtir). Ben,
insan resûlden başka bir şey miyim?”
KEHF-1: El hamdulillâhillezî enzele alâ abdihil kitâbe ve lem yec'al lehu ıvecâ(ıvecen).
Allah’a hamdolsun ki O, kuluna Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indirdi. Ve O’nda, bir eğrilik kılmadı.
KEHF-27: Vetlu mâ ûhıye ileyke min kitâbi rabbik(rabbike), lâ mubeddile li kelimâtihî ve len tecide min dûnihî multehadâ(multehaden).
Sana,
Rabbinin Kitab’ından, vahyolunanı oku! O’nun kelimesini değiştirecek
yoktur. Ve O’ndan (Allah’tan) başka yönelinecek bulamazsın (yönelinecek
yoktur).
KEHF-49: Ve
vudıal kitâbu fe terel mucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ
veyletenâ mâli hâzel kitâbi lâ yugâdiru sagîreten ve lâ kebîreten illâ
ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ(hâdıren), ve lâ yazlimu rabbuke
ehadâ(ehaden).
Ve kitap (hayat filmi ortaya) kondu. O zaman mücrimleri görürsün. Onun (kitabın)
içindekilerden korkarlar ve “Bize yazıklar olsun. Bu kitap, nasıl ki
(nasıl bir kitap ki), küçük ve büyük hiçbir şeyi sayıp hesap etmeden
bırakmıyor.” derler. Ve yaptıkları şeyleri (hayat filmlerinde) hazır
buldular. Ve senin Rabbin, (hiç) kimseye zulmetmez.
MERYEM-12: Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh(kuvvetin), ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
Ey Yahya! Kitab’ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik.
MERYEM-16: Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
Kitap’ta Hz. Meryem’i zikret. Ailesinden ayrılıp, şark (doğu) tarafında bir yere çekilmişti.
MERYEM-30: Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).
(Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.”
MERYEM-41: Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Kitap’ta İbrâhîm (A.S)’ı zikret! Muhakkak ki O, sadık (çok sadaka veren, sadakatli, her zaman doğruyu söyleyen) bir Nebî idi.
MERYEM-51: Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Kitap’ta Musa (A.S)’ı da zikret. Muhakkak ki O, muhlis ve Nebî (Peygamber) Resûl idi.
MERYEM-54: Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Ve Kitap’ta İsmail (A.S)’ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl’dü.
MERYEM-56: Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Ve Kitap’ta İdris (A.S)’ı (da) zikret. Muhakkak ki O, sadık bir Nebî (Peygamber) idi.
TÂHÂ-52: Kâle ilmuhâ inde rabbî fî kitâb(kitâbin), lâ yadıllu rabbî ve lâ yensâ.
“Onun ilmi, Rabbimin yanında bir kitap (Ümmülkitap)’tadır. Benim Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz.” dedi.
ENBİYÂ-10: Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Andolsun ki; içinde, sizi zikreden (sizden bahseden) bir kitap indirdik. Hâlâ akıl etmez misiniz?
ENBİYÂ-24: Emittehazû
min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye
ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum
mu’ridûn(mu’ridûne).
Yoksa
O’ndan (Allah’tan) başka ilâhlar mı edindiler? “Haydi burhanınızı
(kesin delilinizi) getirin. (İşte) bu, benimle beraber olanların ve
benden öncekilerin zikridir (kitabıdır).” de. Fakat onların çoğu, hakkı bilmezler. Bu sebeple onlar, yüz çevirenlerdir.
ENBİYÂ-36: Ve
izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e
hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum
kâfirûn(kâfirûne).
Ve
inkâr edenler (kâfirler), seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı
zikreden (onlar hakkında konuşan) bu mu?” diyerek, seni sadece alay
konusu edinirler. Ve onlar, Rahmân’ın Zikri’ni (Kitabı’nı) inkâr
edenlerdir.
HACC-8: Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).
Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.
HACC-70: E lem ta’lem ennallâhe ya’lemu mâ fis semâi vel ard(ardı), inne zâlike fî kitâb(kitâbin), inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun).
Allah’ın
semalarda ve arzda olan şeyleri mutlaka bildiğini bilmiyor musun?
Muhakkak ki bunlar, Kitap’tadır. Muhakkak ki bunlar, Allah için
kolaydır.
MU'MİNÛN-49: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Ve andolsun, Hz. Musa’ya kitap verdik ki böylece onlar, hidayete ersinler.
MU'MİNÛN-62: Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Ve
(hiç) kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında
(ötesinde) mükellef (sorumlu) tutmayız. Nezdimizde, hakkı söyleyen bir
kitap (hayat filmi) vardır. Ve onlar zulmedilmezler.
NÛR-33: Velyesta’fifillezîne
lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih(fadlihi),
vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in
alimtum fîhim hayren, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû
feteyâtikum alel bigâi in eradne tehassunen li tebtegû aradal hayâtid
dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun
rahîm(rahîmun).
Ve
nikâha (imkân) bulamayanlar, Allah onları fazlından gani (zengin)
kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar! Ellerinizin altında malik
olduklarınızdan (kölelerinizden, cariyelerinizden) yazılı antlaşma
(mukatebe yapmak: para kazanıp, bedelini ödeyerek azad olmak)
isteyenlere, eğer onlarda hayır olduğunu bilirseniz, o zaman yazılı
antlaşma (mukatebe) yapınız. Ve Allah’ın size verdiği mallardan onlara
veriniz. Genç cariyelerinizi, eğer namuslarını korumak (iffetli kalmak)
isterlerse, dünya hayatının malını isteyerek fuhşa (zinaya)
zorlamayınız. Kim onları fuhşa (zinaya) zorlarsa, o taktirde muhakkak ki
Allah, onların zorlanmalarından sonra Gafur’dur (mağfiret edendir)
Rahîm’dir (rahmet esmasıyla tecelli edendir).
FURKÂN-35: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ(vezîren).
FURKÂN-35: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ(vezîren).
Ve andolsun ki Musa (A.S)’a Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ve onunla beraber kardeşi Harun’u, (ona) vezir (yardımcı) kıldık.
ŞUARÂ-2: Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).
ŞUARÂ-2: Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).
Bunlar, Kitab-ı Mübin’in âyetleri’dir.
NEML-1: Tâ sîn, tilke âyâtul kur’âni ve kitâbin mubîn(mubînin).
Tâ, Sîn. Bunlar, apaçık bir Kitap olan Kur’ân’ın Âyetleri’dir.
NEML-28: İzheb bi kitâbî hâzâ fe elkıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur mâzâ yerciûn(yerciûne).
Bu
yazımı (mektubumu) götür, böylece onlara (onu) at (ulaştır). Sonra
onlardan (geri) dön, neye dönecekler (ne cevap verecekler) bak!
NEML-29: Kâlet yâ eyyuhel meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm(kerîmun).
(Sebe Melikesi): "Ey ileri gelenler! Gerçekten bana kerim (kıymetli) bir yazı (mektup) bırakıldı." dedi.
NEML-40: Kâlellezî
indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kable en yertedde ileyke
tarfuk(tarfuke), fe lemmâ reâhu mustekırran indehu kâle hâzâ min fadlı
rabbî, li yebluvenî e eşkur em ekfur(ekfuru), ve men şekere fe innemâ
yeşkuru li nefsih(nefsihî) ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun
kerîm(kerîmun).
Kitaptan
ilmi olan kişi (Hızır A.S): “Ben onu, sen gözünü açıp kapamadan önce
sana getiririm.” dedi. (Süleyman A.S) böylece onun yanında (önünde)
durduğunu görünce: “Bu Rabbimin bir fazlıdır (lütfudur), ben şükredecek
miyim yoksa küfür (nankörlük) mü edeceğim diye beni imtihan etmek için.”
dedi. Ve kim şükrederse sadece kendi nefsi için şükreder. Ve kim
küfrederse o taktirde muhakkak ki benim Rabbim Gani'dir, Kerim'dir.
NEML-75: Ve mâ min gâibetin fîs semâi vel ardı illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
Ve gökte ve yeryüzünde gaib (gizli) ne varsa Kitab-ı Mübîn (Levh-i Mahfuz)’de vardır.
KASAS-2: Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni).
Bunlar, Kitab-ı Mübîn’in (Açıklayan Kitab’ın) Âyetleri’dir.
KASAS-43: Ve
lekad âteynâ mûsel kitâbe min ba’di mâ ehleknel kurûnel ûlâ besâire lin
nâsi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
Ve
andolsun ki evvelki nesilleri helâk ettikten sonra Musa (A.S)’a,
insanlar için basiretleri açılsın (kalp gözleri görmeye başlasın) ve
hidayet rehberi ve rahmet olsun (Rahîm esması tecelli etsin) diye
Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Umulur ki böylece onlar, tezekkür ederler.
KASAS-49: Kul fe’tû bi kitâbin min indillâhi huve ehdâ min humâ ettebi’ hu in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
(Onlara)
de ki: "Eğer siz, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) iseniz Allah’ın
katından, o ikisinden daha çok hidayete erdiren bir kitap getirin, ona
tâbî olayım."
KASAS-52: Ellezîne âteynâhumul kitâbe min kablihî hum bihî yu’minûn(yu’minûne).
Ondan önce kendilerine kitap verdiklerimiz, O’na (Kur’ân-ı Kerim’e) îmân ederler.
KASAS-86: Ve mâ kunte tercû en yulkâ ileykel kitâbu illâ rahmeten min rabbike fe lâ tekûnenne zahîren lil kâfirîn(kâfirîne).
Ve Rabbin tarafından sadece bir rahmet olarak, bu kitabın sana ilka edileceğini (ulaştırılacağını) sen ümit etmezdin. Öyleyse sakın kâfirlere yardımcı olma!
ANKEBÛT-27: Ve
vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel
kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhıreti le mines
sâlihîn(sâlihîne).
Ve
Biz O’na İshak’ı, Yâkub’u vehbî olarak verdik. O’nun zürriyetine
peygamberlik ve kitap verdik. Dünyada O’nun ücretini verdik. O, ahirette
şüphesiz salihlerden olacaktır.
ANKEBÛT-45: Utlu
mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte
tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu),
vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan
sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki
salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı
zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
ANKEBÛT-46: Ve
lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû
minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ
ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).
Ve
kitap ehli ile onlardan zulmedenler hariç, en güzel olandan başka bir
şekilde mücâdele etmeyin. Ve "Biz, bize indirilene ve size indirilene
îmân ettik. Bizim İlâhımız ve sizin İlâhınız birdir (aynıdır). Ve biz,
O’na teslim olanlarız." deyin.
ANKEBÛT-47: Ve
kezâlike enzelnâ ileykel kitâb(kitâbe), fellezîne âteynâ humul kitâbe
yu’minûne bih(bihî), ve min hâulâi men yu’minu bih(bihî), ve mâ yechadu
bi âyâtinâ illel kâfirûn(kâfirûne).
Ve
işte böylece sana Kitab’ı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz
O’na inanırlar. Ve bunlardan O’na (Kur’ân-ı Kerim’e) inananlar, kâfirler
hariç, âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
ANKEBÛT-48: Ve mâ kunte tetlû min kablihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînike izen lertâbel
mubtılûn(mubtılûne).
mubtılûn(mubtılûne).
Ve
sen, bundan önce kitap okumadın. Ve sen, O’nu elinle de yazmıyorsun.
Öyle olsaydı, batılda olanlar (boş konuşanlar) elbette şüphe ederlerdi.
ANKEBÛT-51: E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Onlara
okunmakta olan Kitab’ı, sana nasıl indirdiğimiz kendilerine kâfi
gelmedi mi? Muhakkak ki mü’min olan bir kavim için bunda elbette rahmet
ve zikir vardır.
RÛM-56: Ve
kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekad lebistum fî kitâbillâhi ilâ
yevmil ba’si fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ
ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve
ilim ve îmân verilenler: "Andolsun ki Allah’ın Kitabı’ndaki beas
(yeniden diriliş) gününe kadar (mezarda) kaldınız." dediler. İşte bu
beas (yeniden diriliş) günüdür. Lâkin siz bilmiyordunuz.
LOKMÂN-2: Tilke âyâtul kitâbil hakîm(hakîmi).
Bunlar, hakîm (hikmet ve hükümle dolu) olan Kitab’ın Âyetleri’dir.
LOKMÂN-20: E
lem terev ennellâhe sehhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve
esbega aleykum niamehu zâhireten ve bâtıneh(bâtıneten), ve minen nâsi
men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin
munîr(munîrin).
Göklerde
ve yerlerdeki herşeyi, Allah’ın size musahhar (emrinize amade)
kıldığını görmediniz mi? Ve sizin üzerinizdeki görünen ve görünmeyen
(açık ve gizli) ni’metlerini tamamladı. Ve insanlardan bir kısmı (hâlâ)
ilmi, bir hidayete erdiricisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, Allah hakkında mücâdele ederler.
LOKMÂN-21: Ve
izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ
aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).
Ve
onlara "Allah’ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!" denildiği zaman:
"Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (putlara) tâbî oluruz."
dediler. Ve şeytan onları, alevli ateşin (cehennemin) azabına çağırıyor
olsa da mı?
SECDE-2: Tenzîlul kitâbi lâ reybe fîhi min rabbil âlemîn(âlemîne).
Hakkında şüphe olmayan Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbindendir.
SECDE-23: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fe lâ tekun fî miryetin min likâihî ve cealnâhu huden li benî isrâîl(isrâîle).
Ve
andolsun ki Musa (A.S)’a kitap verdik. Bundan sonra sen, O’na (Allah’a)
mülâki olmaktan (hayattayken ruhunu Allah’a ulaştırmaktan) şüphe içinde
olma. Ve O’nu (Tevrat’ı) İsrailoğulları için hidayet rehberi (Allah’a
ulaştırıcı) kıldık.
AHZÂB-6: En
nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve
ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel
muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike
fîl kitâbi mestûra(mestûren).
Nebî
(Peygamber), mü’minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır).
Ve O’nun (Nebî’nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri
(akrabalar), onlar birbirlerine, Allah’ın Kitab’ında, mü’minlere ve
muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik
yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab’ta satır satır yazılıdır.
AHZÂB-26: Ve
enzelellezîne zâherûhum min ehlil kitâbi min sayâsîhım ve kazefe fî
kulûbihimur ru’be feriykan taktulûne ve te’sirûne ferîkâ(ferîkan).
Ve
kitap ehlinden onlara arka çıkanları (yardım edenleri) kalelerinden
indirdi. Ve onların kalplerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyordunuz
ve bir kısmını esir alıyordunuz.
SEBE-3: Ve
kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le
te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs
semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî
kitâbin mubîn(mubînin).
Ve
kâfirler: "O saat (kıyâmet) bize gelmeyecek." dediler. De ki: "Hayır,
gaybı bilen Rabbim, mutlaka onu size getirecektir. Göklerde ve yerde
zerre kadar (bir şey bile) O’ndan gizli kalamaz. Bundan daha küçüğü ve
daha büyüğü dahi hariç olmamak üzere Kitab-ı Mübın (Apaçık Kitab)'ın
içindedir."
FÂTIR-11: Vallâhu
halakakum min turâbin summe min nutfetin summe cealekum
ezvâcâ(ezvâcen), ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi
ilmih(ilmihî), ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî
illâ fî kitâb(kitâbin), inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun).
Ve
Allah sizi topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden. Sonra (da) sizi
çiftler kıldı. O’nun ilmi olmaksızın bir kadın yüklenemez (hamile
kalamaz) ve doğum yapamaz. Ömür verilen bir kimsenin ömrü kitapta olanın
dışında uzatılmaz veya onun ömründen eksiltilmez. Muhakkak ki bu, Allah
için çok kolaydır.
FÂTIR-25: Ve
in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum
bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr(munîri).
Ve
eğer seni tekzip ediyorlarsa (yalanlıyorlarsa), o taktirde (bil ki)
onlardan öncekiler de (resûllerini) yalanlamışlardı. Onların resûlleri,
onlara beyyineler (mucizeler, açık deliller) ve zuburi (sayfalar) ve
nurlandırıcı kitap getirdiler.
FÂTIR-29: İnnellezîne
yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren
ve alâniyeten yercûne ticâreten len tebûr(tebûre).
Muhakkak
ki Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı ikame edenler, onları
rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâk edenler, asla
kesilmeyecek (devam edecek) bir ticaret (kazanç) ümit ederler.
FÂTIR-31: Vellezî
evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne
yedeyh(yedeyhi), innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr(basîrun).
Ve
sana kitaptan vahyettiğimiz, onların ellerindekini tasdik edici olarak
haktır. Muhakkak ki Allah, kullarından mutlaka haberdar olandır,
(onları) görendir.
FÂTIR-32: Summe
evresnâl kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li
nefsihî, ve minhum muktesid(muktesidun), ve minhum sâbikun bil hayrâti
bi iznillâh(iznillâhi), zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).
Sonra kullarımızdan seçtiklerimizi kitaba
varis kıldık. Böylece onlardan bir kısmı nefsine zulmedicidir, onlardan
bir kısmı muktesittir. Onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle
hayırlarda yarışanlardır. İşte o ki o, büyük fazıldır.
FÂTIR-40: Kul
ereeytum şurekâekumullezîne ted’ûne min dûnillâh(dûnillâhi), erûnî mâzâ
halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), em âteynâhum
kitâben fe hum alâ beyyinetin minh(minhu), bel in yaıduz zâlimûne
ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ(gurûran).
De
ki: “Allah’tan başka taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana
gösterin! Yerden (topraktan) ne halkettiler (yarattılar). Veya onların
göklerde ortakları mı var? Yoksa onlara kitap mı verdik de onlar, ondan
(o kitaptan) bir beyyine (delil) üzerindeler mi (üzerinde mi oldular)?
Hayır, zalimler sadece birbirlerine aldatıcı şeyler vaadederler.”
SÂFFÂT-117: Ve âteynâ humel kitâbel mustebîn(mustebîne).
Ve ikisine (hakikati) açıklayan kitabı verdik.
SÂFFÂT-157: Fe’tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Eğer siz sadıklardansanız, o taktirde kitabınızı getirin.
SÂD-29: Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).
Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl’elbab tezekkür etsin diye.
ZUMER-1: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).
ZUMER-1: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).
Bu Kitab’ın indirilişi, Azîz (yüce ve üstün) ve Hakîm (hikmet ve hüküm sahibi) olan Allah tarafındandır.
ZUMER-2: İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn(dine).
Muhakkak ki Biz, bu Kitab’ı sana hak ile indirdik. Öyleyse dîni O’na halis kılarak (muhlis olarak) Allah’a kul ol!
ZUMER-23: Allâhu
nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu
culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ
zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men
yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah,
ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı),
ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih
(benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan
ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar,
sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini
onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun
için bir hidayetçi yoktur.
ZUMER-41: İnnâ
enzelnâ aleykel kitâbe lin nâsi bil hakkı, fe men ihtedâ fe li
nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ente
aleyhim bi vekîl(vekîlin).
Muhakkak
ki Biz, sana Kitab’ı, insanlar için hak ile indirdik. Artık kim
hidayete ererse, kendi nefsi içindir. Ve kim dalâlette kaldıysa, o
taktirde kendi aleyhine dalâlettedir. Ve sen, onların üzerine vekil
değilsin.
ZUMER-69: Ve
eşrekatil ardu bi nûri rabbihâ ve vudıal kitâbu ve cîe bin nebiyyîne
veş şuhedâi ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Ve
Rabbinin nuru ile yeryüzü aydınlandı. Ve kitap ortaya kondu.
Peygamberler ve şahitler getirildi. Ve onların aralarında onlara
zulmedilmeksizin hak ile hüküm verildi.
MU'MİN-2: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm(alîmi).
Bu Kitab’ın indirilişi, Azîz (yüce ve üstün) ve Alîm olan (en iyi bilen) Allah’tandır (Allah tarafındandır).
MU'MİN-53: Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).
Ve andolsun ki Musa’ya hidayet verdik. Ve Benî İsrail’i, kitaba varis kıldık.
MU'MİN-70: Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
Onlar, Kitabı ve resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Fakat yakında bilecekler (öğrenecekler).
FUSSİLET-3: Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
(O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur’ân’dır.
FUSSİLET-41: İnnellezîne keferû biz zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz(azîzun).
Gerçekten
onlar, kendilerine zikir (Kur’ân) geldiği zaman (O’nu) inkâr ettiler.
Ve muhakkak ki O, Azîz (yüce ve şerefli) bir Kitap’tır.
FUSSİLET-44: Ve
lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet
âyâtuh(âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy(arabîyyun), kul huve lillezîne
âmenû huden ve şifâun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve
aleyhim amâ(amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd(baîdin).
Ve
eğer O’nu (Kitab’ı), yabancı dil bir Kur’ân kılsaydık, mutlaka: “O’nun
âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De
ki: “O, âmenû olanlar için hidayet ve şifadır. Ve mü’min olmayanların
kulaklarında vakra vardır. O (Kur’ân), onlara karşı körlüktür (şifa ve
hidayet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.”
FUSSİLET-45: Ve
lekad âteynâ mûsel kitâbe fahtulife fîh(fîhi), ve lev lâ kelimetun
sebekat min rabbike le kudıye beynehum, ve innehum lefî şekkin minhu
murîb(murîbin).
Ve
andolsun ki Musa (A.S)’a kitap verdik. Fakat onun hakkında ihtilâf
ettiler. Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, onların arasında (hemen)
hüküm verilirdi. Ve muhakkak ki onlar, ondan mutlaka şek ve şüphe içinde
olanlardır.
ŞÛRÂ-14: Ve
mâ teferrekû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ
kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum,
ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu
murîb(murîbin).
Kendilerine
ilim geldikten sonra aralarında azanlardan başkası fırkalara ayrılmadı.
Eğer Rabbinden “belirlenmiş bir zamana kadar (bekletme)” sözü geçmemiş
olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Muhakkak ki
onlardan sonra Kitab’a varis kılınanlar, gerçekten O’ndan şek ve şüphe
içindedirler.
ŞÛRÂ-15: Fe
li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum,
ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile
beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum,
lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil
masîr(masîru).
İşte
bunun için, artık sen onları davet et. Ve emrolunduğun gibi istikamet
üzere (Allah’a doğru) ol. Ve onların heveslerine tâbî olma. Ve onlara de
ki: “Allah’ın kitaptan indirdiği şeye îmân ettim. Ve sizin aranızda
adil (adaletli) olmakla emrolundum. Allah, sizin de Rabbiniz bizim de
Rabbimiz. Bizim amelimiz bize, sizin ameliniz size. Sizinle bizim
aramızda bir huccet (çekişme) yoktur. Allah, bizi biraraya toplayacak.
Ve dönüş, O’na (Allah’adır).”
ŞÛRÂ-17: Allahullezî enzelel kitâbe bil hakkı vel mîzân(mîzâne) ve mâ yudrîke lealles sâate karîb(karîbun).
Allah, Kitab’ı ve mizanı hak ile indirdi. Ve sen idrak edemezsin (bilemezsin). Belki de o saat yakındır.
ŞÛRÂ-52: Ve
kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mâl kitâbu ve
lâl îmânu ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve
inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve
işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve
sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık.
Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki
sen, mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).
ZUHRÛF-2: Vel kitâbil mubîni.
Kitab-ı Mübin (Apaçık Kitap)’e andolsun ki!
ZUHRÛF-4: Ve innehu fî ummil kitâbi ledeynâ le alîyyun hakîm(hakîmun).
Ve muhakkak ki O (Kur’ân), katımızda Ümmülkitap’tadır. Gerçekten Âli’dir (yücedir), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
ZUHRÛF-21: Em âteynâhum kitâben min kablihî fe hum bihî mustemsikûn(mustemsikûne).
Yoksa ondan önce, onlara kitap verdik de böylece onlar, ona (o kitaba) mı sarıldılar?
DUHÂN-2: Vel kitâbil mubîn(mubîni).
Kitab-ı Mübîn’e (Apaçık Kitab’a) andolsun.
CÂSİYE-2: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).
Kitab’ın indirilmesi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır.
CÂSİYE-16: Ve lekad âteynâ benî isrâîlel kitâbe vel hukme ven nubuvvete ve rezaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alel âlemîn(âlemîne).
Ve
andolsun ki İsrailoğullarına, kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Ve
onları temiz rızıklarla rızıklandırdık. Ve onları âlemlere üstün kıldık.
CÂSİYE-28: Ve terâ kulle ummetin câsiyeh(câsiyeten), kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ, el yevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve
bütün ümmetleri diz çökmüş olarak görürsün. Bütün ümmetler kendi
kitaplarına davet edilirler. O gün yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı
(ceza ve mükâfat) verilir.
CÂSİYE-29: Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk(hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
İşte
bu Bizim Kitabımız ki, size hakkı söyler. Muhakkak ki Biz, yapmış
olduğunuz şeyleri tensih ediyorduk (hayat filmine kaydettiriyorduk).
AHKÂF-2: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).
Kitab’ın indirilmesi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır.
AHKÂF-4: Kul
ereeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum
şirkun fîs semâvât(semâvâti), îtûnî bi kitâbin min kabli hâzâ ev
esâretin min ilmin in kuntum sâdikîn(sâdikîne)
De
ki: “Allah’tan başka taptıklarınızı gördünüz mü? Onların yeryüzünde ne
yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde ortağı mı var? Eğer
siz sadıklarsanız (doğru söyleyenlerseniz) bana, bundan evvelki bir
kitap ve ilimden (ilmî) bir eser getirin.”
AHKÂF-12: Ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn(muhsinîne).
Ve O’ndan (Kur’ân’dan) önce îmâm ve rahmet olarak Hz. Musa’nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz. Musa’nın kitabını) tasdik eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri müjdelemek içindir.
AHKÂF-30: Kâlû
yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ
beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).
Onlar:
“Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Hz. Musa’dan sonra indirilen, onların
elindekini tasdik eden Hakk’a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm’e hidayet
eden bir kitap dinledik.” dediler.
KAF-4: Kad alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîzun.
Arzın
(toprağın) onlardan neleri eksilteceğini biz biliyorduk. Ve katımızda
(illiyyine ve siccîne yerleştirilen bütün zamanlardaki bütün olayları)
muhafaza eden bir kitap vardır.
TÛR-2: Ve kitâbin mestûrin.
Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun.
TÛR-3: Fî rakkın menşûrin.
(…ki o Kitab’ın) içinde yazılar sayfalarda yayılmıştır.
VÂKIA-78: Fî kitâbin meknûn(meknûnin).
Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap’tadır (Levhi Mahfuz’dadır).
HADÎD-16: E
lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ
nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle
aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın
zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû
olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı
gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden
uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan
kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.
HADÎD-22: Mâ esâbe min musîbetin fîl ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min kabli en nebreehâ, inne zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun).
Yeryüzünde
ve kendi nefslerinizde, sizlere isabet eden bir musîbet yoktur ki, onu
yaratmamızdan önce kitapta yazılmamış olsun. Muhakkak ki bu, Allah’a
kolaydır.
HADÎD-25: Lekad
erselnâ rusulenâ bil beyyinâti ve enzelnâ meahumul kitâbe vel mîzâne li
yekûmen nâsu bil kıst(kıstı), ve enzelnel hadîde fîhi be’sun şedîdun ve
menâfiu lin nâsi ve li ya’lemallâhu men yensuruhu ve rusulehu bil
gayb(gaybi), innellâhe kavîyyun azîz(azîzun).
Andolsun ki resûllerimizi beyyinelerle (açık delillerle, ispat vasıtaları ile) gönderdik. Ve onlar ile beraber kitabı
ve mizanı indirdik ki insanlar arasında adaletle hükmetsinler diye. Ve
içinde kuvvetli sertlik bulunan demiri indirdik. Ve onda insanlar için
pekçok menfaatler (faydalar) vardır. Ve (bu), gaybda (görmeden)
kendisine ve resûllerine yardım edecek olan kimseleri, Allah’ın bilmesi
(belli etmesi) içindir. Muhakkak ki Allah; Kavî’dir (güçlüdür,
kuvvetlidir), Azîz’dir.
HADÎD-26: Ve
lekad erselnâ nûhan ve ibrâhîme ve cealnâ fî zurriyyetihimen nubuvvete
vel kitâbe fe minhum muhted(muhtedin), ve kesîrun minhum
fâsikûn(fâsikûne).
Ve
andolsun ki, Hz. Nuh’u ve Hz. İbrâhîm’i gönderdik. Ve onların
zürriyetlerinden nebîler kıldık. Ve kitap (verdik). Böylece onlardan bir
kısmı hidayete erenlerdir ve onların çoğu fasıklardır.
HADÎD-29: Li
ellâ ya’leme ehlul kitâbi ellâ yakdirûne alâ şey’in min fadlillâhi ve
ennel fadle bi yedillâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil
azîm(azîmi).
Kitap
ehlinin (fasık olmaları), Allah’ın fazlından hiçbir şeye güç
yetiremeyeceklerini ve fazlın, Allah’ın elinde (kudretinde) olduğunu ve
onu dilediğine vereceğini bilmedikleri içindir. Ve Allah, büyük fazl
sahibidir.
HAŞR-2: Huvellezî
ahrecellezîne keferû min ehlil kitâbi min diyârihim li evvelil
haşr(haşri), mâ zanentum en yahrucû ve zannû ennehum mâniatuhum
husûnuhum minallâhi fe etâhumullâhu min haysu lem yahtesibû ve kazefe fî
kulûbihimur ru’be yuhribûne buyûtehum bi eydîhim ve eydîl mû’minîne
fa’tabirû yâ ulîl ebsâr(ebsâri).
Kitap
ehlinden inkâr edenleri ilk defa sürgün için diyarlarından çıkaran
O’dur. Siz, onların (diyarlarından) çıkacağını zannetmediniz. Ve onlar
da, kalelerinin Allah’tan (gelecek bir şeye) mani olacağını sandılar.
Oysa Allah, onlara hesap etmedikleri bir taraftan geldi ve onların
kalplerine korku verdi. Evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin
elleriyle harap ediyorlar(dı). Ey basiret sahipleri, artık ibret alın!
HAŞR-11: E
lem tere ilellezîne nâfekû yekûlûne li ihvânihimullezîe keferû min
ehlil kitâbi le in uhrictum le nahrucenne me’akum ve lâ nutîu fî kum
ehaden ebeden ve in kûtiltum le nensurennekum, vallâhu yeşhedu innehum
le kâzibûn(kâzibûne).
Nifak
çıkaranları (münafıklık yapanları) görmüyor musun? Kitap ehlinden,
inkâr eden kardeşlerine: “Eğer siz gerçekten (yurdunuzdan)
çıkarılırsanız, biz de mutlaka sizinle beraber çıkarız. Sizin
aranızdaki, size karşı olan bir kimseye hiçbir zaman itaat etmeyiz. Ve
eğer sizinle savaşırlarsa, mutlaka size yardım ederiz.” derler. Ve
Allah, onların gerçekten yalancı olduklarına şahadet eder.
CUMA-2: Huvellezî
bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim
ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin
mubîn(mubînin).
Ümmîler
arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O’dur.
Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder
(nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti
öğretir. Ve daha önce (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) elbette onlar,
sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
KALEM-37: Em lekum kitâbun fîhi tedrusûn(tedrusûne).
Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi okuyorsunuz?
HÂKKA-19: Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukreû kitâbiyeh.
O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman: “Alınız, kitabımı okuyun.” der.
HÂKKA-25: Ve emmâ men ûtiye kitâbehu bi şimâlihî fe yekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh.
Ve kitabı (hayat filmi) solundan verilen kimse ise o zaman: “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” der.
MUDDESSİR-31: Ve
mâ cealnâ ashâben nâri illâ melâiketen ve mâ cealnâ ıddetehum illâ
fitneten lillezîne keferû li yesteykınellezîne ûtûl kitâbe ve
yezdâdellezîne âmenû îmânen ve lâ yertâbellezîne ûtûl kitâbe vel
mu’minûne, ve li yekûlellezîne fî kulûbihim maradun vel kâfirûne mâzâ
erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), kezâlike yudıllullâhu men yeşâu ve
yehdî men yeşâ(yeşâu), ve mâ ya’lemu cunûde rabbike illâ hû(huve), ve mâ
hiye illâ zikrâ lil beşer(beşeri).
Ve
Biz, ateş ehlini (cehennem bekçilerini), meleklerden başkası kılmadık.
Ve onların sayısını kâfirler için fitneden başka bir şey kılmadık, kitap
verilenler yakîn sahibi olsunlar ve âmenû olanların da îmânı artsın. Ve
kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesinler. Ve de kalplerinde
maraz (şüphe) bulunanlar ve kâfirler desinler ki “Allah, bu mesele ile
ne murad etti (ne demek istedi)?” İşte böyle, Allah, dilediğini
dalâlette bırakır ve dilediğini de hidayete erdirir. Ve Rabbinin
ordularını, kendisinden başkası bilmez. Ve O, insanlar için zikirden
başka bir şey değildir.
NEBE-29: Ve kulle şey’in ahsaynâhu kitâbâ(kitâben).
Ve Biz, herşeyi yazarak saydık (tespit ettik).
MUTAFFİFÎN-7: Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn(siccînin).
MUTAFFİFÎN-7: Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn(siccînin).
Hayır,
muhakkak ki, füccarın (şeytanın fücuruna tâbî olan kâfirlerin)
kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette siccîndedir (zemin kattan 7
kat aşağıda olan zülmanî kader hücrelerindedir).
MUTAFFİFÎN-9: Kitâbun merkûm(merkûmun).
(O),
rakamlandırılmış (kazanılan negatif ve pozitif puanların dereceler
halinde yazılmış olduğu) bir kitaptır (kayıttır, insanların hayat
filmidir).
MUTAFFİFÎN-18: Kellâ inne kitâbel ebrâri le fî illiyyîn(illiyyîne).
Hayır,
muhakkak ki ebrar olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin, hidayette
olanların) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyin’dedir
(zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader
hücrelerindedir).
MUTAFFİFÎN-20: Kitâbun merkûm(merkûmun).
(O),
rakamlandırılmış (kazanılan pozitif ve negatif derecelerin yazılmış
olduğu) bir kitaptır (kayıttır, insanların hayat filmidir).
84/İNŞİKAK-7: Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînih(yemînihî).
Fakat kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise.
İNŞİKAK-10: Ve emmâ men ûtiye kitâbehu verâe zahrih(zahrihî).
Ve kitabı (hayat filmi), arkasından verilen kimse ise.
BEYYİNE-1: Lem yekunillizîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne munfekkîne hattâ te’tiye humul beyyineh(beyyinetu).
Kitap
ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine beyyine (açık
delil) gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdir.
BEYYİNE-4: Ve mâ teferrekallezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câet humul beyyineh(beyyinetu).
Ve
kitap ehli olanlar, (onlara beyyine gelmesinden önce) tefrikaya
düşmediler (fırkalara ayrılmadılar). Ancak kendilerine beyyineler
geldikten sonra (tefrikaya düştüler).
BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeti.
BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeti.
Muhakkak
ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler
ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların
şerli olanlarıdır
Yorumlar
Yorum Gönder