Ana içeriğe atla

HAYAT DENİLEN HASTALIK




''Hayat cinsel yolla bulaşan ölümcül bir hastalıktır'' Jacques Dutronc





İstemsiz bir varoluş hali...



Varoluş bir kişisel tercih meselesi değildir,öylece ortaya çıkarsınız ve varolmaya mahkum edilirsiniz.



"Varolmayanın varolmaya yönelik bir istenci yoktur"

Türün devamı içgüdüsü ile ''''aile adı verilen organizanyonun kurucu üyelerinin ;çoğunlukla bilinçsiz olarak ;verdikleri bir kararla başarılı bir çiftleşmeden yaklaşık 9 ay sonra ''dünya adı verilen'' ve bildiğimiz kadarı ile şimdilik canlılığı barındıran tek yerleşim biriminde mecburi yaşam hizmetinize başlarsınız.

9 ay boyunca göbek kordonu ile bir asalak misali bağlı bulunduğunuz dişi organizma ile bağınız kesildiğinde herşey daha da zorlaşmaya başlar,içinde yaşayabilir hale geldiğiniz doğum kesesinden çıkarıldıktan sonra tek başınıza bir bireysinizdir.Yaşamak istiyorsanız nefes almak gibi bir zorunluluk doğmuştur artık  ve daha önce hiç solumadığınız hava ciğerlerinizi öylesine yakar ki ağlarsınız.


   ''Bir hayvanın içine hapsedilmek''

Acı çekerek başlayan hayatınız zorluklar ile doludur bundan sonra,vücudunuz yaşamak için sahip olduğu ısıyı kendisi korumak zorundadır ancak bunun için yeterince büyük değildir,oksijen solunumununda desteğiyle hızlı ve rahatsızlık verici bir büyüme süreci başlar.Daha önce görmediğiniz gözlerle hakkında hiçbirşey bilmediğiniz dünyaya anlamsızca bakarsınız.Hiçbir iradeye sahip olmamanıza ve varolmaya yönelik hiçbir istencinizin bulunmamasına rağmen ebebeynlerinizin aldığı karar ve şansınızın yaver gittiği bir ''döllenme piyangosu'' sonucu artık hayat denen tiyatronun en ön sırasında oturmaktasınızdır.


         Aslında siz daha doğmadan önce işlenmiş bir cinayetin ''maktül''ünden başka birşey değilsinizdir.Katiliniz o kadar profesyoneldir ki gerçekten öldürmeden önce  sizi yaşadığınıza inandıracak bir kumpasın içine atmıştır İlk kalp atışınız kum saati başaşağı edildikten sonra düşen ilk kum tanesidir.Ve cinayet o saniye işlenmiş olur aslında.Devamında katilin daha fazla zevk almasını sağlayan bir ''can çekişme süreci'' vardır yalnızca.Varolmaktan zevk almanız sağlanır, insanın birçok güzel görünen şeyle hayata sıkıca bağlanmasına müsade edilir önce,çünkü en sıkı bağlar onun parçalamaktan en çok zekv aldıklarıdır.İşte her doğan insan bu katile sunulan bir kurbandır ve bu cinayette katile biliçsizce yardım ve yataklık eden,''üreme piyangosunun'' düzenleyicileri  ''insan yaratma ehliyeti'' bulunmayan ebebeyn denilen organizmalardır aslında.

''İnsan Yaratma Ehliyeti''


''Aynı türden iki özfarkındalığa sahip varlığın ,ortaya çıkacak yavrunun doğacağı çevre şartlarını hesaba katarak çiftleşme sürecini tamamlaması daha sonra hem doğumdan önceki koza aşamasında hemde doğumdan sonraki bebeklik ve çocukluk aşamasında bu canlının çevre şartlarından olumsuz biçimde etkilenmesini önlemek gibi bir sorumluluklarının yanında bu canlı için gerekli besinin sağlanması önündeki yaşama yönelik olarak sosyal ve kültürel açıdan donanımlı bir hale de getirmeleri gerekmektedir.''Singularty (İnsan yaratma ehliyeti)




Göbek kordonuna bağlı olmadığınız için dişi organizmadan sağladığınız asalaksal beslenme bitmiştir,kendi başınıza beslenmeniz gerekmektedir artık ve dişleriniz olmadan yemek yemek zorundasınızdır,önceleri anne sütü ile beslenirsiniz.Hiç kullanmadığınız bir sindirim ve boşaltım sistemi.Anne sütü denilen şey ile defa çalışan ve hiçbirşeye karşı ''tolerans'' geliştirmemiş midenizi o kadar çok ağrıtır ki,geceler boyu ağlarsınız.Tüm organlarınız bu yeni ortama adapte olmak için çırpınmaktadır herşey olabildiğince dengesizdir hepsi sizin kadar acemidir bu işte.Boşaltım sisteminiz katı gıda girdisi olmaması nedeni ile ne var ne yok hemen çıkışa taşımaktadır.Kendi pisliğinizi temizleyemediğiniz için gerçek anlamda ''boka batarsınız''.


Antikor üretimi bakımından çaresiz halde bulunan metabolizmanız tüm hastalıklara karşı yumuşak bir karındır adeta.Gözleriniz çapaklanır,burnunuz ve kulağınız akar temizleyemezsiniz,mide ve bağırsaklarınız ''acemi bir yiyici'' olmanız nedeni ile sürekli gaz yapar,sürekli birileri yarı gelişmiş bedeninizi elden ele gezdirir ve tüm bunlara karşılık siz hiçbirşey yapamazsınız,o kadar acınası bir durumdasınızdır ki çaresiz olduğunuzu bile anlamazsınız.

Bir süre sonra gelişim sürecinizin bir gerekliliği olarak dişleriniz çıkmaya başlar,en sadık dostunuz acı yine yanı başınızdadır.Kendi başınıza yemek yemeyi öğrenmek kolay olsada sindirimin sonundaki boşaltım sürecini halen kontrol edememeniz nedeni ile boka batmış hayatınız devam etmektedir.Bir kaçyıl sonra belkide hayatınızın en güzel dönemi başlar,göreceli olarak hayatınızın en özgür dönemi,istediğinizi yediğiniz istemediğinizi yemediğiniz her hangi bir sorumluluğunuzun bulunmadığı dünyayı tanımaya başladığınız,koşup oynadığınız,çocukluğunuz.Sizi diğer üyelerine benzetmeye çalışan toplumun dişlilerince öğütülmeden önceki son aşama budur,günışığını ve umudu bir süre için olsada gerçekten gördüğünüz tek zaman olacaktır bu.Sonra büyüme devam eder birşeyler öğrenmeye başlarsınız varsayımlarınız korkularınızı yaratmaya başlar,karanlıktan,yalnız kalmakta ve daha sonra ölümden...

Yaratıcının Usturası

''Bugüne kadar kendinizi kandırdığınız herşeyden çok daha gercek...Yaradanın doğumdan bile daha adil davrandığı yeğane ve en keskin usturası'' AKABEH (Yaratıcının Usturası)


       İstemsizce varolmak ne yazık ki size bir özgürlük kazandırmaz ,bu bilinçsiz ortaya çıkışınıza paralel olarak sizin tercihlerinizin ''hiç önemli olmadığı'' bir hayatın parçası oluverirsiniz.Size mensubu kabul edildiğiniz topluma ait ''doğrular'' öğretilmelidir önce; ''Zorunlu eğitim süreciniz'' böylece başlamış olur.Amacı ideal bireyi yaratmak olan sistem bir ''fotokopi makinası'' gibi çalışmakta ve her kopya elbette ki diğerinden daha berbat olmaktadır.Toplumda her şey varsayımsaldır.Zaman içinde bir arada kalmayı sağlayan bu varsayımsal değerler kutsallaştırılmış ve her ortaya çıkan nesile ebedi varoluş için zaruri olduğu söylenerek kabul ettirilmiştir.

Ötekilileştirilenlere karşı geliştirilen kimlik ''milliyeti'' oluşturur,herhangi bir biyolojik dayanağı olmadasa milliyetin kabulu toplumun bir parçası olmak için olmazsa olmazdır.

Korkulara karşı bir ''inanç sistemi'' yaratılmıştır,inanç tüm soruların delilsiz cevabıdır.İnancınız varsa hiçbir araştırma yapmanıza gerek kalmaz çünkü herşeyi bilirsiniz ve toplum sizin soru sormanızı değil herşeyi bilmenizi istemektedir.

''Ahlak'' toplum denen tanrının koyduğu ve varlığını devam ettirebilmesi için belirli bir sürede oluşmuş kurallar bütününün adıdır.Ve tüm bunların hiçbir anlamı yoktur.Çünkü anlam sadece insan ile birlikte vardır,anlamın kendisi bir varsayımdır.İnsandan sonra o da öncesinde olduğu gibi bir ''hiç'' olacaktır.

Örneğin ''Ölüm korkusuna çözüm arayan insan'' delilsiz bir ''ölümden sonra yaşam'' inancına sarılır kendisini diriltecek ve bu dünyada yaptıkları için ödüllendirecek sonsuz bir güce inanmayı seçer.Oysa ki sonsuz olanın bir başlangıcı olamaz;öncesi olmadan;bir loto çekilişinden bile daha çok ihtimal bulunan bir dölleme sürecindeki ''şanslı'' spermezoit'' ve ''talihli yumurtadan'' oluşan insanın bir başlangıcı vardır ve her ne kadar kabuletmekten kaçınsada bir sonu.

Ama insan tekrar bir ''hiç'' olmak istemez,evrendeki bir toz zerresi üzerinde bir anlık parlamaya benzer hayatını o kadar abartır ki kendisini herşeyin merkezine koyar,görünmez bilinmez herşeye gücü yeten mükemmel bir ''varlık'' tasarlar,kötüler için cehennem iyiler için cennetler yaratır,eşitsizlikten ortaya çıkmış bir hayat için ''ilahi adaleti'' yaratır.Hiçbir delili yoktur ama inanmayı seçer.Çünkü ''hiçlik'' insanın en büyük korkusudur ve toplum onun bir hiç olduğunu anlamaması için elinden geleni yapar.Hiç olduğunu kabul etmek istemeyenler toplumlarına ve onun varolmasını sağlayan herşeye sımsıkı sarılırlar.

Adeta toplumun ''üvey evladı'' durumunda bulunan ve herşeyi bilmeyenler için ise ''Hiçlik'' herşeyi yutan bir kara deliktir.Tüm anlam bu karadeliğin içinde kaybolur.Hayatın sunduğu tüm güzellikler anlamını bu herşeyi anlamsızlaştıran delikte yitirir.Tüm soruların cevabının hiçlik olması,bilmek isteyenler için oldukça ağırdır.İlk varoluş anından bu yana bilinen herşeyin aslında hiçbirşey olmadığını görmek ,diri diri gömülmek gibidir.Kabulü imkansız ve bilinen herşeyi içine çeken bir mezar çukurudur hiçlik.

Anlamsızlığın sınırı;bu hiçlik denen karadeliğin olay ufkudur,ordan sonra anlam artık varolamaz.Anlam çekip gittiğinde insandan da geriye birşey kalmaz insan varoluşuna karşı en büyük düşmanı ile yüzleşir.Bu düşmanı durdurabilecek bir silah olmasa da yaşadığı sürece insanı ''gerçekten uzak tutacak'' bir solüsyon elbette vardır,gerçeğin manüple eden ve insanın umut denen yumuşak karnını kullanan İnanç.Geçmişte olay ufkuna ulaşanlar anlamsızlığın  insanlık için en büyük düşman olduğunun farkına varmışlar ve geride kalanlar için bu yolu kapatarak insanları bu mutlak ümitsizlikten uzak tutmanın yollarını aramışlardır.Bu yolları arayanlara ait öğretiler bugün sistemleşmiş haldeki inançların temel taşları durumundadır.

Herşeyi anlamsızlaştıran ''varoluş vakumuna'' kapılan kişi için artık geri dönüş yoktur.Bilinen asla bilinmeze evrilmez.Ama henüz bu vakuma kapılmayanlar için bir umut yaratılabilir.Sahip olduğu yada sahip olma potansiyelinin bulunduğu herşeyin aslında bir ''hiç'' olduğu bilgisine ulaşan insan için yaşamda diğer ''herşey gibi anlamsız''dır.Oysa ki canlılık bir şekilde devam etmek zorundadır ve evrimin en temel amacı canlılığı tehdit eden sorunlar için çözümler yaratmaktır.İnanç bu çözümlerin sadece bir türüdür.İnsan ,evrimin kendisine kazandırdığı ''ne olursa olsun varolmak için sebepler aramak yoksa yaratmak fikri kapsamında ''gerçek olmayana gerçekten daha çok fazla bağlılık göstermektedir.

Gerçek olmayana duyulan bağlılık
İnsanın bildiği herşey aslında hiçbir anlam taşımaz,sahip olunan ve yaratılan tüm olgular varsayımsaldır.İnsan ekosistemdeki diğer canlılar gibi ''sadece bir süreliğine'' vardır.Çok karmaşık sosyo ekonomik sistemler yaratmış olmasına,içinde yaşadığı devasa yapılar inşaa etmesine ve herşeyi anladığını sanmasına rağmen insanın sahip olduğu canlılık ile bir karıncanın sahip olduğu canlılık arasında fark bulunmaz ve zaman her ikisinide aynı tarafsızlıkla ezer ve geldikleri yere hiçliğe geri gönderir.Aslında ortada bir trajedi yoktur.Tıpkı bir kibritin yanmasına benzer bir süreçten ibaret olan yaşamın kendisi başlıbaşına bir amaçtır.Ancak insan diğer varlıkların aksine katiline inanır ve onun sunduğu hayata onun istediği gibi sımsıkı bağlanır,istemsizce varolmasına rağmen varolmaya karşı çaresizce bir istek duyar.Kendi için düzelenen ölüm oyununda bir sonraki oyun için bir biletinin daha ıolmasını ister oysa ki bir kereliğine perdelerini açan ve muhteşem bir gösteri sunan ''hayat'' daha sonra perdeleri ebediyen kapatır.Üzülecek yada ağlanacak bir şey yoktur ortada.Bazıları için şok edici olsada,gerçek son derece basittir.Ancak varoluş vakumu yada hiçlik fikri insan için kabul edilebilir bir durum değildir.Bu yüzden ''inanç'' bu muhteşem gösterinin baş soytarısıdır.İnsanın ilgisini çekmek için her türlü şaklabanlığı yapar ona en güzel hikayeleri anlatır ve onu mutlu etmek için son ana kadar mücadele eder. Bu soytarı herkesi aslında hiç sahneye konulmayacak olan bir sonraki gösteriye çağırır,herşeyin bu gösteriden daha güzel ve daha muhteşem olacağı o diğer gösteri.Hayat denen bu basit şovun yaratıcısından bir başyapıt vaad eder kendisini dinleyen tüm katılımcılara ,bu yüzden inanç adlı soytarıyı dinleyen herkes pür dikkattir bu gösteriye karşı; diğer gösterinin bir provası olarak hiç kimse hiçbirşeyi kaçırmak istemez.Gösteri bitene kadar yerinde oturmak için,yaşamak için elinden geleni yapar.Ve sonra perde bir daha hiç açılmamak üzere kapanır,yaşam piyangosu ile başlayan gösteri ölüm piyangosu ile son bulur.Katil görevinin her zaman ki gibi kusursuzca yerine getirir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SURYA NAMASKARA (GÜNEŞİ SELAMLAMA) –Hinduizm / NAMAZ(ATEŞİ SELAMLAMA) -Meccusilik-

‘’Kime secde(itaat) ettiğini bilmemek’’ ‘’ Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş ’’NELM 24 Güneş ,dünyadaki canlılık ile olan doğrudan ilişkileri sebebi ile ‘’insan ‘’denen varlığın çevresindeki nesnelere anlamlar yüklemeye başlamasından ve aralarındaki ilişkileri çözümlemesinden itibaren önemli bir varlık konumuna gelmiştir.Avcılık ve Tarıma dayalı toplumlarda doğanın canlanma ve ölme zamanları mevcut hayvan popilasyonunu ve hasat evrelerini doğrudan etkilemesi ,sözkonusu durumların ise doğrudan ‘’Güneş’’ ile olan bağlantısı gerek avcı gerekse tarım toplumlarının güneş ile yakın bir ilişki içinde olmasını sağlamıştır.Doğadaki sebep-sonuç ilişkisinin farkında olan ancak yetesiz bilimsel anlamda gelişmemişliği nedeni ile bu durumlara mantıklı bir açıklama getiremeyen insan zaman içinde rasyonel olarak cevap veremediği sorulara irasyonel cevaplar bularak manevi açıda

Hayvanların Kulaklarını Yarmak ve SÜNNET(HITAN)

CİNSEL ORGANIN UCUNUN KESİLMESİNİ EMREDEN BİR YARATICIYA İNANMAK Yıllık milyonlarca Türk Lirasına ulaşan sünnet düğünü sektörü,operasyon başına binlerce lira alan ''sünnetçiler'',operator doktorlar ve özel hastaneler;süslü püslü tören kıyafetleri ;kim olduğunun bile farkına varamadığı küçücük yaşında yaratıcısının cinsel organının ucunun kesilmesini emrettiğini düşünen bir çocuk; Size Allah'ın yarattığını değiştirme hakkını veren kimidir? ''Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm'' Biz insanı en güzel biçimde yarattık.Tin 4 ''Allah, şeytana lânet etti. Ve şeytanşöyle dedi: "Ben mutlaka, Senin kullarından belli bir nasip edineceğim. ''Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka DAVARLARIN KULAKLARINI KESECEKLER ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, ALLAH'IN YARATTIĞINI DEĞİŞTİRECEKLER. Ve kim, Allah'tan

SALAT ,İKAME-İ SALAT & İNFAK

‘’Malları ve canları ile Allah yolunda mücadele edenler; işte onlar, onlar sadıklardır.’’ Hucurat 15 Allah katında din(yaşam sistemi) ‘’Allah katında din, ancak İslâm dinidir.’’Ali İmran 19 ;Din insanın ve bununla bağlantılı olarak insanın içinde yaşadığı toplum tarafından uygulanan yaşam sistemidir,zaman içinde oluşturulmuş değerler ile belirlenen sosyo-ekonomik yapıdır.Bu sosyo ekonomik yapı toplum tarafından oluşturulan normlarla kontrol edilmekte devamlılığı sağlanmaktadır.Bugün temelinde ‘’özel mülkiyet’’ bulunan sosyo-ekonomik yapı, insanlığın dinini(yaşam sistemini) oluşturmaktadır,sahip olduğu güç ile doğru orantılı olarak özel mülkiyet hakkını pekiştiren mekanizmalar oluşmakta bu hakkın ‘’likit bir halde’’ hareketini sağlayan ‘’parasal sistem’’ sayesinde insanların emeklerinin amacı özel mülkiyetini daha çok arttırmak olmaktadır.İnsanlar tarafından oluşturulan devletlerin temeli ‘’özel mülkiyetin güvenliğinin ve meşruiyetinin’’ sağlanması haline gelmiştir.Milyonla